Friday, November 29, 2019

kanser ve beslenme

Karbonhidrat yönünden beslenme:
Günlük enerjinin %55-60’ı karbonhidratlardan sağlanmalıdır.
Çay şekeri, bal, reçel gibi basit karbonhidratların tüketimi azaltılmalı; Tam tahıl, kuru baklagil gibi besinlerde bulunan kompleks karbonhidratların tüketimi arttırılmalıdır.

 Protein yönünden beslenme:
 Günlük enerjinin yaklaşık %12-15’i proteinlerden sağlanmalı ve daha kaliteli (hayvansal) protein kaynakları tüketilmelidir.

Yağ yönünden beslenme:
 Günlük kalorinin %25-30’u yağlardan alınmalıdır. Yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E, K) vücutta kullanımını sağlamak için enerjinin yağdan gelen oranı %20’nin altına düşmemelidir.
 Zeytin ve balık yağı gibi tekli doymamış yağların diyetteki yağın %10- 15’ini oluşturması önerilir. Ayçiçeği, mısır özü gibi yağlar çoklu doymamış yağlardır ve önerilen miktarı diyetteki yağın %7-8’ ini oluşturması önerilir.
Et, yumurta, peynir, süt, tereyağı vb. besinler doymuş yağlardır ve önerilen tüketim miktarı ise toplam yağın %10’udur.

Vitaminler ve Kanser İlişkisi :

A Vitamini:
Önemli bir antioksidan olup, oksidatif tahriplere karşı DNA’yı ve hücre membranını korur. Karotenoidler, A vitaminin ön maddeleri olup yeşil ve sarı meyve ve sebzelerde bulunurlar. Karotenoidler güçlü antioksidan özelliği taşırlar ve bu özellikleri sayesinde kanserojen maddelerin etkisini azaltarak kanserlerin önlenmesinde etkilidir.

C Vitamini:
İmmun sistem işlevi ile vücut direncini artırırlar. Sebze ve meyvelerde bulunan C vitamini kuşburnu, maydanoz, tere, roka, yeşil biber, karnabahar, çilek, domates ve patateste yüksek miktarda bulunmaktadır.
 Karsinojenik nitrosaminlerin oluşumunu engelleyerek kansere karşı koruyucu rol alırlar.

B Vitamini:
Bağışıklık sisteminin etkinliği için önemlidir. B vitamini yeterli olduğunda vücut direnci arttığından dolayı kansere karşı vücut direncini artırır.

 E Vitamini:
Güçlü bir antioksidandır.
Yağların oksidasyonunu, hücre oksidasyonunu önler ve C vitamini ile birlikte karsinojenik nitrosaminlerin oluşumunu engelleyerek kansere karşı koruyu etki sağlar.
Bitkisel yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, kuruyemiş ve kurubaklagil gibi yiyeceklerde bulunmaktadır.

D Vitamini:
Karaciğer, yumurta sarısı, süt ve süt ürünlerinde az miktarda bulunmakla birlikte en iyi kaynağı güneştir. Günlük ihtiyaç tümüyle beslenme ile karşılanamamaktadır.
Vücuda yeterli miktarda alınan D vitamini ve kalsiyum kemik kanseri riskini azaltmaktadır.

Mineraller ve Kanser İlişkisi

Çinko:
Ay çekirdeği, su ürünleri, etler, mantar, yumurta ve kuru baklagiller çinko bakımından zengin besinlerdendir.
 Çinko antioksidan olması ve bazı kanserojenleri bağlaması özelliği ile kansere karşı koruyucu etki sağlar.

Bakır:
Etler, su ürünleri, kuru baklagiller, yağlı tohumlar ve pekmez bakır yönünden en zengin besin kaynaklarıdır.
Diyetle yeterli bakır alımı serbest radikalleri azalttığı için kansere karşı koruyucu etki sağlamaktadır.

Selenyum:
En çok su ürünlerinde ve kepeği ayrışmamış tahıl ürünlerinde bulunmaktadır.
Diyetle yeterli miktarda alımı kanserojenlere karşı koruyucu etki sağlamaktadır.

İyot: En iyi kaynağı iyotlu tuzdur.
İyot yönünden zengin besinler, balıklar ve mantardır. İyot eksikliği veya fazla alımı tiroit bezinde kanser oluşturma riskini arttırabilmektedir.

Demir:
Etler, su ürünleri, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, susam, pekmez, kuru meyveler demirden zengin besinlerdir.
 Demir bazı kimyasal kanserojenlerin etkisini azaltmaktadır.

 Kalsiyum:
Süt, yoğurt, peynir, dondurma, yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagiller kalsiyumdan zengin besin kaynaklarıdır.
Kalsiyumun yeterli alınmasının, kemik ve kalın bağırsak kanserine karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır.

Nikel:
Yiyecek, içecek ve solunum yolu ile alınabilmektedir.
Fazla alımı kansere neden olabilmektedir.

Kurşun:
 En önemli kanserojenlerden olup araba egzozları, fabrika atıkları gibi çevre kirliliği ile su ve besinlere geçerek vücuda alınabilmektedirler.

Kadmiyum:
 Fazla alımı kanser oluşumuna neden olmakla birlikte, kirli hava ve fabrika atıklarından, sulara ve besinlere karışarak vücuda alınabilmektedirler.

Arsenik:
Fabrika atıkları; hava, su ve besinlere karışarak vücuda alınırlar.
Ani zehirlenmelere sebep olduğu gibi, az miktarlarda sürekli alımı deri ve akciğer kanser riskini arttırmaktadır.

 Fitokimyasallar ve Kanser İlişkisi

 Bitkisel kaynaklı biyolojik aktif olan bileşiklere fitokimyasallar denilmektedir.
Oksidan radikallerini tutarak, detoksifikasyon (toksinlerden arınma) enzimlerini aktive ederek ve immün sistemi uyararak kansere karşı koruyucu etki sağlamaktadır.

Likopen:
 İnsanlar karotenoit sentezleyemediklerinden dolayı dışarıdan besin olarak almak zorundadırlar.
 En önemli kaynağı domates olup likopen; karpuz, pembe greyfurt, kuşburnu ve papayada bulunur. Likopenler oksidatif strese karşı koruyucu etkisinden dolayı kanser riskini azalmaktadırlar.

Polifenoller:
 Hemen hemen tüm sebze ve meyvelerde bulunmaktadırlar.
Serbest radikalleri bağlama kapasitesi ve demiri indirgeme gücüne bağlı olarak güçlü antioksidanlardır.
 Dolayısıyla kansere karşı koruyucu etkileri bulunmaktadır.
 Fenolik asitler ve flavonoidler olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar.

Fenolik Asitler:
 Üzüm, greyfurt, domates, portakal ve elma suyu fenolik asit kaynakları olmakla birlikte kanserin başlıca nedeni olan serbest radikallere ve diğer reaktif oksijen türlerine karşı güçlü antioksidan etki gösterirler.
Oksidasyona karşı güçlü inhibitör aktiviteye sahiptirler.
Ayrıca fenolik asitlerin bağışıklık sistemlerini güçlendirici etkileri mevcuttur.

 Flavonoidler:
 İnsan vücudunda sentezlenemeyen flavonoidler; meyve, sebze, çay, kakao gibi yiyeceklerde bulunmaktadır.
 Hem antioksidan olarak hem de serbest radikal yakalayıcısı olarak kansere karşı koruyucu işlev görürler.

Allilik Sülfitler:
 Soğan ve sarımsakta bulunmaktadırlar. İmmun sistemi güçlendirerek, karsinojenlerin atımını artırarak ve tümör hücre çoğalmasını baskılayan enzimleri uyararak kansere karşı koruyucu etki göstermektedirler.

Probiyotikler ve Kanser İlişkisi

Probiyotikler; kanserojenlerin inaktivasyonunda, yayılmasında ve özellikle nitrozaminlerin ve safra streollerinin kanser etmeni maddelere dönüşümünün engellenmesinde önemli rol oynamaktadır. Ayrıca probiyotikler, immun sistemi güçlendirerek kanser gelişimine engel olmaktadırlar.
 Bağışıklık sistemi iyice zayıflamış kişiler için probiyotikler patojen olmayan mikroorganizmalar olsalar da tehlikeli olabilmekte, sistemik enfeksiyonlara yol açabilmektedir.

Kanserden Korunmak İçin Neler Yapılabilir?
 • Tahıl grubunun, meyve ve sebze grubunun, et grubunun ve süt ve süt ürünleri grubunun bulunduğu sağlıklı tabak oluşturmalıdır.
• Posadan zengin beslenilmelidir. - Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. - Haftada 2-3 defa kurubaklagil tüketilmelidir. - Her gün tam tahıllı ürünler tüketilmelidir.
• Rafine tahıllar ve saf şeker yerine tam taneli tahıllar tercih edilmelidir.
• Daha az yağ gerektiren pişirme yöntemlerini denenmelidir.
• Nitrit ve nitrat katılmış besinler (salam, sucuk, sosis gibi) tüketilmemelidir.
• Hareketsizlikten kaçınılmalıdır.
• Besinler uygun yerde ve uygun sıcaklıkta saklanmalıdır. - Besin saklamak için üretilmiş kaplarda (boyalı olmayan cam kaplar gibi) besinler saklanmalıdır. - Küf oluşmayacak şekilde, uygun ısıda ve sürede besinler saklanmalıdır.
• Alkol ve sigara tüketilmemelidir.

 Uzm. Dyt. Merve ÖZ
Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi

Gıdaların Bağışıklık Üzerine Olan Etkileri

• Yumurta, süt, balık, ıspanak, portakal, havuç, yeşilbiber, kayısı gibi sarı, turuncu ve yeşil sebze ve meyvelerdeki A vitamini güçlü birer antioksidan.
 Bu besinlerin belirli ölçülerde tüketilmesi hastalıklardan korunmada önemli rol oynar.

 • C vitamini vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlar ve savunma sistemini güçlendirir. Yeşilbiber, maydanoz, tere, roka, karnabahar, ıspanak, portakal, limon, mandalina, kuşburnu gibi besinler bol C vitamini içerir.
C vitamini kaybını önlemek için salatalar da meyve suları gibi tüketilmeden hemen önce hazırlanmalıdır.

• E vitamininin en önemli özelliği güçlü bir antioksidan olmasıdır.
Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, sıvı yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller E vitamini zenginidir.

• Balık, balıkyağı, fındık ve cevizde bulunan Omega-3 yağ asitleri güçlü bir antioksidandır ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkilidir.
Ayrıca zeytinyağı, fındıkyağı gibi sıvı yağlarda bulunan Omega-9 yağ asitleri de bağışıklık sistemini olumlu etkiler.

• Çinko, yaşamı tehdit eden enfeksiyonların sıklığını azaltır.
 En iyi kaynakları, kırmızı et ve kabuklu deniz ürünleri ile karaciğer gibi hayvansal kaynaklı besinlerdir.

• Kefir ve yoğurt florayı güçlendirerek gastrointestinal sistem enfeksiyonlarına karşı direnç oluşturur. Yoğurt prebiyotiktir, yani probiyotiklerin üremesini arttırır.
 Kefir, probiyotiktir ve tümör oluşumunu engeller.
Ayrıca bol miktarda vitamin sentezi yaparlar. Kefir mikroorganizmalarının ürettiği biyotin diğer B kompleks vitaminlerinin emilimini de arttırır.

• Bal, ağız, boğaz ve bronşlardaki enfeksiyonlarda doğal bir ilaç olarak kullanılır.

• Sarımsağın yapısında bol miktarda su, fruktoz içeren karbonhidratlar, kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest aminoasitler bulunur. Sarımsak ayrıca yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerir.

 • Karamürverin meyvelerinden hazırlanan ilaçlar üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılmaktadır.
 Karamürver, hem bağışıklık sistemini güçlendirici etkiye sahip hem de antiviral etkilidir.

Tükettiğimiz gıdaların doğru seçimi ve koruyucu / tedavi edici bitkiler ile bir çok hastalıkla mücadele edebileceğimiz gerçeğini unutmayarak, uzman hekimlerin doğru tedavi yaklaşımları ve günümüz tıbbının imkanları ile daha sağlıklı bir yaşam sürebiliriz.
Hastalıklardan korunma ve tedavide bitkisel tedavilerin ve gıdaların, kullandığımız ilaçlarla etkileşimleri olabileceği, yani ilaçların istenen etkilerini azaltıp, arttırabileceklerini akıldan çıkarmamalıdır. Bu tedavileri uygulamadan önce mutlaka tedaviyi üstlenen hekime danışılmalı.

 Karamürver, zencefil, adaçayı, karabiber ve melisa yapraklarından yapılan çay bağışıklık sistemini güçlendirir. Mürver bitkisinin içerisindeki flavonoidler ve antosiyaninler antioksidan etkisinin yanı sıra bağışıklık sistemini uyarıcı etki gösterir ve vücudun direncini arttırır.

 Ülkemizde yaygın olan ve oğul otu olarak bilinen ve günlük rahatsızlıklardan özellikle uçuk iyileştirici etkisi için kullanılan Melissa Officinalis sulu özütünün uçuk virüsüne karşı antiviral etkisi 2 klinik araştırma ve 3 in vitro çalışma ile araştırmacılar tarafından kanıtlandı. Herpes Labialis virüsüne karşı antiviral etkisi için klinik araştırma ve sırasıyla HIV, Influenza ve Vaksinia virüslerine karşı in vitro çalışmalar yapılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda melissa kreminin Herpes simplex lezyonlarında şikayetlerin azaltılmasında ve enfeksiyonların tedavi edilmesinde pozitif sonuçlar verdiği gözlenmiştir.

Adaçayının içerdiği uçucu bileşenlerin, ağız ve boğazda yerleşen enfeksiyon ve iltihaplarda (farenjit, jinjivit gibi) yararlı olduğu biliniyor. Son yıllarda karabiberin içindeki piperidinin santral sinir sistemi üzerinde uyarıcı, ağrı kesici ve ateş düşürücü etkileri de tespit edildi. Ayrıca zeytinyağı, fındıkyağı gibi sıvı yağlarda bulunan Omega-9 yağ asitleri de bağışıklık sistemini olumlu etkiler.



Prof. Dr. Gülçin KANTARCI

aynısefa çiçeği

calendula officinalis: dahili olarak ağiz boğaz agrısında , mide ülserinde harici olarak yara iyilesmesinde kullanılır. boğaz agrısında 1...