Wednesday, May 29, 2019

Prebiotik kaynakları nelerdir

Yemeklerin iyi pişirilmesi çoğunlukla prebiotik özelliği ortadan kaldırır. Bu nedenle mümkün olduğunca besinler ile çiğ alınması salık verilir. Şişkinlik yapıyorsa miktar azaltılabilir veya probiotik ile birlikte alınır. İlaç şeklinde sentetik prebiotik almak yerine besinler ile alınması daha iyidir.
Şimdi prebiotik içeren besin listesini verelim:
Sarımsak: İyi bir prebiotik kaynağıdır. Yalnız pişirilirse liflerin çoğu şekere dönüşür ve etkisizleşir.
Muz: Diğerleri kadar çok lif içermez. Ancak sindirimi kolaydır.
Yeşil, ham muz: Sindirime dirençli nişasta içerir. İyi bir prebiotiktir.
Hindiba kökü: Oldukça iyi bir prebiotik kaynağıdır. Hindiba kökü kurutularak tozu elde edilir. Pişirilirse içindeki inulinlerin çoğu şekere dönüşür. İnulin mide problemlerine yol açabildiği için pek çok kahve üreticisi inulin düzeyini minumumda tutma eğilimindedir.
Kuşkonmaz: En büyük prebiotik kaynağıdır.
Akasya sakızı: Bugün besin sanayide % 80 oranında stabilizatör olarak kullanılan prebiotiktir.
Enginar: Enginarın çiğ yenmesi mümkün değildir. Eğer tuzlu su da bekletilirse prebiotikleri pişme sırasında korunur.
Pırasa: Sarımsak % 17, soğan % 9, pırasa ise %12 oranında prebiotik içerir.
Soğan: İyi bir prebiotik kaynağıdır. Ancak diğer prebiotik kaynakları gibi pişirilirse şekere dönüşür.
Kepekli tahıllar: İyi bir lif içeriğine sahiptir. Tahıl ekmeği sindirime dirençli nişasta ve b-glukan içerir.
Baklagiller: Özellikle beyaz fasülye iyi bir prebiotik kaynağıdır. Eğer şişkinlik yapıyorsa ya az yenilmeli, yada bir probiotik (turşu) ile birlikte yenilmelidir.
Kök bitkileri: Tatlı patates, kabak, pancar, havuç, şalgam, lahana, karnıbahar
Elma sirkesi: Doğal elma sirkesi (market sirkesi değil) çok iyi bir prebiotik kaynağıdır.
Meyvalar: Avakoda, elma, kivi

Doç.Dr.Hasan Önal

D VİTAMİNİ HAKKINDA GÜNCEL BİLGİLER

Vücudumuza giren D vitamininin ancak %10’u yiyecekler   (yumurta, sakatat, balık, hayvansal yağlar ) ile alınır.

Piyasadan alınan preparatlardaki D vitamini ile deride sentezlenen D vitamini bire bir aynı değildir. 
D vitamini deride güneş ışının enerjisi ile sülfatla bağlanır (sülfatlı D vitamini) ve bu haliyle D vitamini suda çözünür .

Suda çözünebilen D vitamini tüm hücrelere kolayca girebildiği için etkisi yağda çözünen D vitaminine göre daha fazladır.
 Halbuki ağızdan preparat olarak aldığımız D vitaminleri sülfatsızdır, yağda erirler. Sülfatsız D3 vitamini yağda eridiğinden kan dolaşımında serbestçe dolaşamaz. Dolaşabilmesi için LDL-kolesterole ihtiyacı vardır.

Sülfatlı D3 vitamini kalsiyum taşınmasında fazla görev almaz. Buna karşılık kanserden korunmada,  immun sistemi güçlendirme depresyon ve kardiyovasküler hastalıktan korunmada rolü olan sülfatlı vitamin formudur. Sülfatsız D vitaminin bu tarzda etkileri yoktur.
Anne ve inek  sütünde bulunan D vitamini sülfatlıdır. Fakat inek sütündeki D vitamini pastörizasyon ve UHT uygulaması ile tahrip olur.

D vitamini güneşten gelen morötesi (UV) ışınlarının etkisi ile deride sentezlenir.

UVB, UVA’ya göre daha kısa dalga boyuna sahiptir. 

UVB’nin dağılmadan hedefe ulaşabilmesi için açık bir havada atmosfere dik açıyla gelmesi (öğlen saatleri) ve başka bir fiziksel etkenle karşılaşmaması gerekir. Yani en iyi D vitamini sentezi öğle vakitlerinde olur.


UVA ve UVB’nin D vitamini sentezi üzerine olan etkileri birbirinin zıttıdır. UVB derimize temas ettiğinde kolesterolden D vit öncüsü olan kolekalsiferolü sentezlettirir.
 UVA ise tam tersine deride sentezlenen kolekalsiferolü parçalar, yani bir anlamda D vit sentezini bozar. Yani “aman! sakın ışınların dik geldiği öğlen saatlerinde güneşlenmeyin” tavsiyesine uyarak güneşin nispeten yatık geldiği saatlerde güneşlenirseniz aslında çoğunlukla UVA ışınlarına maruz kalıp bronzlaşırsınız ama sentezlenen D vitaminini de parçalanarak etkisiz hale gelir.
Fazla miktarda UVA ışınlarına maruz kalanlarda deri kanseri olasılığı artar. Bu nedenle zamanlama önemlidir. 
Eğer öğle saatlerinde değil de daha önceleri ya da daha sonraları güneşlenilirse, fazla bile güneşlenilmiş olsa D vitamini seviyeleri düşük olabilir . 
Özetle güneşin dik geldiği öğle saatlerinde yani gölgenizin boyunuzdan daha kısa olduğu saatlerde güneşlenin.
UV-A ciltteki melanin hücrelerini uyararak bronzlaşmayı artırır, fakat aynı zamanda ve cilt yaşlanmasını da artırır. Bronzlaşma UV-B ışınları engelleyerek D vitamini sentezini de azaltır. Bronzlaşma bu nedenle D vitamini sentezinin aşırı olmasını da engeller. 
Yani aşırı güneşlenme D vitamini zehirlenmesi de yapamaz. UVB ışınları ise fazla pigmentasyon yapmaz.

Uygun şekilde güneşlenildiğinde ciltte sentezlenen kolekalsiferol, yağ bezlerinin salgıları ile cildin yüzeyine doğru çıkar ve 48 saat içinde yeniden ciltten emilerek kana geçer. 
Henüz ciltten emilmeden önce şampuan ya da sabunla yıkanıp vücuttan uzaklaştırıldı ise D vitamini sentezi olmaz. 
Ayrıca sıcak su da o deri yağlarını yok eder. 
Bu yüzden güneşlendikten sonra özellikle yüz, kol, omuz ve bacak gibi güneş gören bölgeleri sabunlamayınız ve nispeten ılık suyla duş alınız.

Uygun şekilde güneşlenildiğinde ciltte sentezlenen kolekalsiferol, yağ bezlerinin salgıları ile cildin yüzeyine doğru çıkar ve 48 saat içinde yeniden ciltten emilerek kana geçer. Henüz ciltten emilmeden önce şampuan ya da sabunla yıkanıp vücuttan uzaklaştırıldı ise D vitamini sentezi olmaz. Ayrıca sıcak su da o deri yağlarını yok eder. 
 Bu yüzden güneşlendikten sonra özellikle yüz, kol, omuz ve bacak gibi güneş gören bölgeleri sabunlamayınız ve nispeten ılık suyla duş alınız.

Maalesef güneş yağları D vitamini sentezinden sorumlu olan UVB ışınlarını engellerler. Buna karşılık güneş yağları ise UVA’nın deriye geçişini engellemezler. 
 UVA cilt kanserine yol açarken, UVB cilt kanserini önleyen ve D vitamini sentezleyen etkiye sahiptir. 
Güneş yağları ise  UVA’yı geçirir,  UVB’yi engeller. 

Üstelik söz konusu güneş kremini cildinizden çıkarmak için banyoda keselenmek zorunda kaldığınızdan az miktarda kazandığınız D vitamini de heba olup gitmektedir.

Güneş yağları kanser olasılığını artırabilir mi?
Kamuoyu yıllardan beri güneş yağlarının deri kanserini önlediğini sanıyor. Faktör sayısı arttıkça korunmanın da arttığı iddia ediliyor. 
Doğru , güneş yağları güneş yanığını önler, fakat birçoğu deri kanserlerini önlemeyebilir; hatta çeşitli kanserlere de sebep olabilir. 
Çünkü birçok güneş yağı deri kanserine neden olan UVA’yı önlemez.
 Fakat D vitamini sentezi yapan UVB’yi önler. 
Daha uzun dalga boylu olan UVA derinin derinliklerine kadar girer; UVB ise derinin yüzeyinde kalır.
Güneş yağlarının içinde bulunan maddeler kanser yapabilir mi?
Tablo 5. Güneş yağlarında bulunan başlıca maddeler
  • Para Amino Benzoik Asit (PABA)
  • Avobenzon
  • Sinoksat
  • Dioksibenzon
  • Homosalat
  • Mentil antranilat
  • Oktosirilen
  • Oktometoksiinnamat
  • Benzofenon
  •  Oktil salisilat
  • Oksibenzon
  • Padimat O
  • Fenilbenzimidazol
  • Sulisobenzon
  • Titanium dioksid
  • Trolamin salisilat
  • Çinko oksit
  • Retinil palmitat
Bu maddelerin (Tablo 5) deri üzerinde kaldığı ve güvenli olduğu iddia edilmektedirler. Fakat yapılan bir çalışmada bu maddelerin deri yüzeyinde kalmadığı, bütün deri tabakalarına geçtiği gösterilmiştir .
Bu maddelerin bazılarının uzun vadede kanser yapıcı bir etkisinin olmadığını söylemek bugün için mümkün değildir . Nitekim güneş yağlarında bulunan oksibenzon, benzofenon, oktosrilen ve oktometoksisinnamat gibi kimyasalların habis melanom riskini artırabileceği saptanmıştır.
FDA güneş yağlarının %40’ında bulunan retinil palmitatın (bir A vitamini formu) deri hasarını artırarak kanser riskini artırabildiğini belirtmektedir .  
Paraben adı verilen kimyasallar, ürünlerin raf ömrünü uzatmaktadır. Dolayısıyla güneş koruyucuların içinde de yaygın bir şekilde bulunuyorlar. Parabenlerin uzun süreli etkileri bilinmemektedir. Kanser riskini arttırdıkları yönünde yoğun tartışmalar vardır.
Mineralli güneş koruyucular
Fiziksel koruma sağlayan bu koruyucuları deri emmiyor. Cildinizin üzerinde, örtü gibi beyaz kireç gibi bir tabaka oluşturuyorlar. Bu tabaka, güneş ışınlarını bir ayna gibi geri yansıtmaktadır. Yani aslında bir tişört giymeden çok bir farkı yok. Mineralli güneş koruyucuların zararlı olduğuna dair henüz bir iddia yoktur. Ama çocuklarımızın cildine süreceğimiz her şeye, tedbirle yaklaşmak gerekmektedir. 
Zeytinyağı ise korkusuzca kullanılabilir.
Korunma
Güneşe çıkarken, ensenizi kapatacak, suratınızı tamamen gölgeleyecek bir şapka takın. Kısa şort yerine, mümkün olduğu durumlarda, ince, uzun, açık renk bir  pantolonu ya da uzun kollu ince bir tişörtü tercih edin. Plaj gibi güneş koruyucunun kaçınılmaz olduğu durumlarda, mineralli koruyucular kullanın.
Kimyasal koruyucu kullanmak zorunda kaldığınız durumlarda, çocuğunuzun vücudunun mümkün olduğu kadar küçük bir kısmına sürün. Mesela iyi bir şapka takıyorsa, suratına a sürmeyin. Kumda oynarken kısa kollu tişört giydirin, sadece kollarına sürün.
Kimyasal koruyucu kullanmak zorunda kalırsanız, düşük faktörlü kullanın. 20 faktörle 50 faktör arasında sadece yüzde 3’lük bir koruma farkı var. Ama 50 faktör kullandığınızda, çok daha fazla kimyasala maruz kalıyorsunuz.
Doç.Dr. Hasan Önal dan ( izniyle ) alıntıdır.
www.beslenmebulteni.com






Temizlikte kullanabileceğimiz doğal ürünler


Dezenfektanlar

Dezenfekte edici temizlik maddeleri, solunursa tehlikeli olacak birtakım uçucu kimyasallar içerirler. Dezenfektanlarda bulunabilecek diğer maddeler ise fenol, etanol, formaldehit, amonyak ve klordur. Bunlar yerine;
* 4 litre sıcak suya yarım bardak boraks karıştırarak dezenfekte etmek istediğiniz yüzeye uygulayın. Bu karışım, Temiz Su Vakfı tarafından Kaliforniya Hastanesi’nde bir yıl süreyle denenmiş ve tüm hijyenik gereklilikler sağlanmış.
 Bu karışıma, antiseptik özellikleri bulunan kekik, okaliptüs, biberiye, adaçayı (antimantari), lavanta bitkilerinin yapraklarını da katabilirsiniz. Bu bitki yağlarından herhangi birinden ya da teatree oil/hint defnesi yağından (antiseptik, antifungal) 2 tatlı kaşığı alıp 2 bardak suya kattıktan sonra pompalı bir spreyle uygulayabilirsiniz. Bu yolla evinizin hoş kokmasını sağlamış olursunuz. Ayrıca birçok yüzeydeki çatlak ve kuytu yerlere sodyumbikarbonat serpiştirip nemli bir süngerle de silebilirsiniz.
*Banyo yerlerini temizlemek için; 
4 litre sıcak suya 1 çorba kaşığı karbonat, 1 tatlı kaşığı boraks, iki kaşık çamaşır sodası, yağ parçalayıcı özelliğinden dolayı yarım bardak sirke ve yeterince arapsabunu ekleyin. İyice karıştırıp yerlere fırçayla uygulayın. Temiz suyla ıslatılmış yumuşak bir bezle durulayın. Bu karışım tuvalet çevresini de kokudan arındırıp dezenfekte ederek temizler. Artanını tuvalete boşaltıp birkaç dakika bekletebilir ve fırçalayıp rezervuarı çekebilirsiniz.
Mutfak yerlerini temizlemek için; yeterince arapsabunu ile yarım bardak sirkeyi 8 litre ılık suda karıştırın. Sabunu aktif hale getirmek için iyice karıştırın. Muşambalar için sirkeyi kullanmadan yukarıdaki tarifi uygulayabilirsiniz.

Fırın temizleyiciler

Fırın temizleyicilerde çeşitli zehirli maddeler bulunmakla birlikte en büyük tehlikeyi deriyi yakıp geçebilen asit ile gözler ve ciğerler için son derece tahriş edici olan amonyak oluşturur. Sprey tüplerindeki fırın temizleyicileri ise minik asit ve amonyak damlacıklarını kolayca solunabilecek, cilde ve gözlere temas edebilecek formda havaya dağıttıkları için tehlikelidir.
Bunlar yerine;
*1 bardak karbonat ile 4 kaşık çamaşır sodasını karıştırın. Fırının tabanına bolca su serpin, sonra da kiri toz halindeki karışımla kaplayın ve üzerine biraz daha su serpin. Gece boyunca öyle beklesin. Sabah, eski bir sünger ya da plastik sürtme teli ile kir ve yağları ovarak silin. Daha sonra süngere biraz arapsabunu koyup fırının kenarlarını, üstünü ve kapağının içini temizleyin, sabunundan iyice arındırmak için de ıslak bezle silin. Çok kötü lekeler metal sürtme teli kullanmanızı gerektirebilir.
* Mikrodalga fırın için; 1 fincan karbonatı su ile karıştırarak bir macun yapın. Fırının kapağını ve içini sünger üzerine koyduğunuz bu karışımla temizleyin. Sonra da iyice durulayın. (Fırın ılıkken döküntülerin üzerine tuz serpip 2 yemek kaşığı sodyum bikarbonat ve 1 bardak sıcak su ile bulamaç yapıp, bununla temizliğinizi yapabilirsiniz. Temizlikte metal olmayan sert, kalın kıllı bir fırça da faydalı olabilir.)

Bulaşık deterjanları

Piyasada satılan bulaşık deterjanlarının çoğunda yüksek düzeyde fosfat ve klor bulunur. Yanlışlıkla yutulursa çok önemli sağlık sorunlarına yol açar. Bu nedenle bulaşıklarınızın çok iyi durulanması gerekir. Düşük düzeyde klor gazları tehlikesiz kabul edilse de bulaşık yıkama süreci boyunca, küçük miktarlarda dışarı verilen klorun etkisiyle oluşan solunum zorluğu, göz yanması, yorgunluk, baş ağrısı gibi semptomlara yol açabilir. Bunun yanında klor, kanalizasyon sistemine karıştığında organiklerle birleşerek son derece tehlikeli bir kimyasal madde olarak bilinen trihalometanı meydana getirir. Klor aynı zamanda kanalizasyon sistemindeki maddeleri parçalama fonksiyonu olan yararlı bakteri ve mikroorganizmaları da çabucak öldürür. Bulaşıklar için kullanılan deterjanların da ana maddeleri petrol kaynaklı ve bu sebeple bakterilerce ayrıştırılıp doğaya tekrar kazandırılamıyor, genellikle de çeşitli kimyasal katkı maddeleri, sentetik esanslar, kokular ve renklendiriliciler içeriyor.
Bunların yerine bulaşık makinasında eşit miktarlarda boraks ve çamaşır sodası kullanabilirsiniz. Ağır lekeler için soda miktarını artırınız.
* Parlatıcı haznesine biraz beyaz sirke (elma sirkesi) ekleyerek bulaşık makinesinin içini temiz tutabilirsiniz.

Elde bulaşık yıkarken;
* Formulünde klor olmayan fosfor ve fosfatsız sıvı deterjanları kullanın ya da bir kalıp saf sabunu tavaya rendeleyerek üzerini örtecek kadar su ekleyin ve hafif ateşte eriyinceye kadar pişirin. Uygun bir kaba döküp, sıvı deterjanları kullandığınız gibi kullanın.
*Sıvı sabun veya arapsabunlu suya sirke katarak, bulaşıkta kullanabilirsiniz.
* Yanmış tencere/tavalarınızı tuzlu veya içinde patetes kabukları olan suda bir gece beklettikten sonra, kaynatıp temizleyebilirsiniz.
* Yanmış çaydanlıklarınız için, 1 çay kaşığı karbonat, 1 çay kaşığı tuz, yarım bardak sirke ve biraz suyu karıştırıp çaydanlığın içinde kaynatın.
Buzdolabı
* Kokuları çekmesi için hem buzdolabı hem de dondurucu bölümlerinde birer kutu karbonat bulundurun.
* Ayda bir kez buzdolabını durdurup tüm yiyecekleri dışarı çıkarın. 1 fincan karbonat ve yeterince arap sabununu, 4 lt sıcak suda karıştırın. Kutu ve tepsiler dahil tüm yüzeyleri bu karışımla temizleyip yarım bardak sirke karıştırılmış sıcak suyla durulayın.

Çamaşır deterjanları

Çamaşır ürünlerinin çoğu doğal ortamda ayrıştırılıp geri kazanılmayan malzemeler; fenol, amonyak, naftalin ve diğer zararlı kimyasal maddeleri içerirler.
* Mümkünse fosfat içermeyen deterjanları tercih edin veya toz sabun kullanın. Toz sabuna geçmeden önce çamaşırlarınızı bir kez sadece çamaşır sodası ile yıkayın. Bu yolla deterjan kalıntılarının sabun ile reaksiyona girip çamaşırlarınızı sarartma riskini ortadan kaldırmış olursunuz. Çamaşır sodasını sabunla beraber kullanırsanız çamaşırlarınızda hem parlaklık hem de ağartıcılara ödediğiniz paranın daha azını harcayarak beyazlık sağlarsınız.
* Fosfatsız deterjanları, koku gidermek, mikrop öldürmek ve beyazlatmak için 2 kaşık boraks ve 4 kaşık çamaşır sodası ekleyerek kullanabilirsiniz. Çalkalama aşaması için yarım bardak sirke ilave ederek hem renklerin canlı kalmasını, hem de havlularınızın yumuşamasını sağlayabilirsiniz. Yumuşatıcı gözüne yarım bardak sirke koyarak, deterjan kalıntılarını giderip suyu yumuşatmanız mümkün.
* Klorlu ağartıcılara alternatif olarak sıvı hidrojen peroksitten yapılmış beyazlatıcılar ya da toz halinde hidrojen peroksit kullanabilirsiniz.

Tuvalet ve su giderleri
* Yarım bardak karbonat ile yarım bardak sirkeyi tuvalete dökün. Fokurdama yaratan bu kimyasal reaksiyon sonunda tuvaletiniz kokulardan arınmış ve temizlenmiş olacaktır. Yine fırçaladıktan sonra üzerine bir kova kaynar su döküp sifonu çekin.
* 2 kaşık boraks, 1 fincan sirke ve 500 ml sıcak su ile hazırladığınız karışımı, tuvalet çevresi ve diğer yüzeylerdeki mikropları öldürmek için püskürterek kullanabilirsiniz.
Lavabo ve tuvalet açıcıların ana maddesi, cildi eritip geçebilecek özellikte aşındırıcı bir madde olan asittir. Yanlışlıkla yutulursa iç dokuları yakarak özafagus, mide ve bağırsak sistemine zarar verir.
Bunlar yerine;
* Öncelikle lavabo pompası ya da tesisatçı kılavuzu kullanın. Uygunsa lavabonun altını sökerek temizleyin. Mekanik çözümler daima kimyasal çözümlerden üstündür.
* Tıkanmış olan gidere, yarım bardak karbonat ve yarım bardak sirke döküp 15 dakika bekletin. Daha sonra sıcak su dolu bir çaydanlığı gidere boşaltın.
www.beslenmebulteni.com dan alıntı

Monday, May 20, 2019

çocuklarda büyüme ağrıları


Çocuklarda tekrarlayan bacak ağrılarının en sık sebebi büyüme ağrısıdır.

 Büyüme ağrısı , 3 ile 12 yaş arası çocuklarda , genellikle bacaklarda diz  arkası, uyluk ve baldırlarda görülebilen, akşam ve gece  ortaya çıkan, uykudan uyandıran, birkaç dakikadan - birkaç saate kadar değişen sürede  olan,  nedeni tam olarak bilinmeyen ağrılardır..

Genelde, yoğun fiziksel aktivite sonrası görülür. 

Kızlarda ve erkeklerde eşit sıklıkta görülür. Her çocukta aynı şiddette olmaz, sıklığı da değişkendir, bazen iki ağrı arasında günler, haftalar  olabilir, bazen her  akşam ağrı olur.

Büyüme ağrıları  72 saatten az sürer, kemikte belirmez, kaslar ağrır.
 Birden fazla eklemde olmaz ,
Eklemde hareket kısıtlılığına sebep olmaz.
 Eklemde şişlik kızarıklık, hareket ettirememe  gibi bölgesel  iltihap belirtisi yoktur.   .
Travma öyküsü yoktur,
Çoğunlukla masaj yapmak iyi gelir. nadiren ağrı kesici vermek gerekir.

Tanı için öykü genelde yeterlidir. Ancak başka durumları dışlamak için kan tahlili yaptırmak ve gerekirse film çektirmek uygun olabilir.

 Büyüme ağrısı tanısı konulmadan önce bacak ağrısına neden olan diğer sebepleri gözden geçirilmesi gerekir, romatizma, enfeksiyon, malignite gibi organik bütün nedenler mutlaka dışlandıktan sonra büyüme ağrısı tanısının konulması gerekir.
Eğer çocukta halsizlik, iştahsızlık , kilo kaybı gibi sistemik bulgular varsa, eklemde şişlik, kızarıklık, hareket ettirememe, tek eklemde ağrı gibi eklem bulguları varsa bu büyüme ağrısı  değildir ve vakti kaybetmeden  doktora başvurmayı gerektirir.


Thursday, May 9, 2019

anne sütünü arttıran besinler

bol su içmek
1- yeşil yapraklılar: ıspanak, ısırgan, roka, tere , dere otu,  karalahana gibi koyu yeşil renkli sebzeler
2- havuç
3- hurma
4- kayısı, incir
5-tahin, susam
6-rezene
7-yulaf
8-baklagiller , özellikle mercimek
9-ceviz, badem gibi yağlı tohumlar
10-çemen otu
11- kuşkonmaz





ÇOCUKLARDA SAĞLIKLI BESLENME



Çocuklarda sağlıklı beslenmede ilk kural sabah kahvaltısıdır. Uzun gece açlığından sonra vücudun  enerjiye ihtiyacı vardır. Bu enerji sabah kahvatısı ile sağlanır. Kahvaltıda mutlaka yumurta, peynir gibi proteinden zengin besinler yer almalı, zeytin tüketilmelidir. Ayrıca bir meyve ya da yeşilliklerden biri sofrada yer almalıdır. 
Sabah kahvaltıda bir kase yoğurt yada bir bardak süt tüketmek te iyi olur.

Çocuk beslenmesinde 4 temel besin öğesi yer alır.
Gün içinde 4 temel besin öğelerini tüketilmesi gerekir.

Bunlar nelerdir.?:
1-Süt grubu : süt, yoğurt, ayran,  peynir, kefir, dondurma ,  
2- Et grubu : et, tavuk, yumurta, kuru baklagiller…
3- Sebze ve meyve grubu :  meyveler ve sebzeler
4- Tahıl grubu: Ekmek, bulgur, makarna, pirinç…

1-Süt ve süt ürünleri  grubu:

         Süt ve süt ürünleri KALSİYUM ve protein açısından zengindir.
         Kalsiyum kemik gelişimi ve boy uzaması için ve sağlıklı dişler için gereklidir.

         1 kase yoğurt 250- 300 mgr Ca içerir.
         1 bardak süt 250- 300 mgr Ca içerir.
         1 kibrit kutusu peynir 80- 90 mgr Ca içerir.
 bir ergenin 800- 1200 mgr Ca ihtiyacı vardır.


 2- Et grubu:

Kırmızı et, beyaz et, kuru baklagiller, yumurta, ceviz, fındık gibi yağlı tohumlar bu grupta yer alır.
        Kırmızı et PROTEİN açısından zengindir.
        Protein vücudumuzda hücre büyümesi ve yenilenmesi için gereklidir, kaslarımızın gelişimi için önemlidir. Kansızlık gelişmesini önlemek için de kırmızı et soframızda yer almalıdır. Kırmızı et içerdiği demir nedeniyle de zihinsel işlevler için önemlidir.
         Yumurta  en sağlıklı protein kaynağıdır. Dolaşan tavuk yumurtası tercih olmak üzere her sabah bir yumurta yemelidir. Yumurta çocuğa  bazen köy tereyağında ,bazen suda hazırlanarak sunulabilir. Suda hazırlanan yumurtanın sarısı kayısı kıvamında olmalı. Yumurtanın sarısının dış yüzeyi yeşillendi ise o yumurta çocuğa yedirilmemelidir.
Kuru baklagiller  bitkisel protein açısından  zengindir. Haftada 2 gün kurubaklagiller yemeye özen göstermelidir.
Haftada 2 gün balık yemeye dikkat etmeli, mümkünse mevsim balıkları ve avcılık olanı tercih edilmeli. Balık olarak hamsi, istavrit  gibi küçük balıklar çocuklar için daha uygundur.


3- Meyve ve sebze grubu:

Vücudun vVİTAMİN  ve mineral ihtiyacını karşılamak için gereklidir. Sebzelerin içerdiği posa açısından  barsak sistemini düzenleme rolleri vardır. Bağışıklık sistemi için gerekli vitaminler meyve - sebze aracılığı ile alınır. Meyve sebze tüketiminde dikkat edilecek önemli bir husus mevsiminde olanları tüketmektir. Meyveler yıkanmadan önce karbonatlı suda bekletilerek kimyasal artıklardan arındırılmalıdır. Mümkünse kabuğu soymadan  verilmelidir.

4-Tahıl grubu:

Tahıllar enerji kaynağıdır, KARBOHİDRAT içerirler.
Tahıl grubunda ekmek, pirinç, bulgur,makarna, yulaf yer alır.
        Sağlığımız için basit karbohidrattan değil , kompleks karbohidrattan zengin beslenmeliyiz.
        Kompleks karbohidrat: yulaf, tam tahıllı buğday, esmer pirinç
        Basit karbohidrat: beyaz ekmek, beyaz undan yapılan börek, pasta, şeker, meşrubatlar.
        Basit karbohidtratlar insülin düzeyini yükseltir,  kan şekerini aniden düşürdüğü için çabuk acıkmaya neden olur.
       Çocuk  beslenmesinde basit karbohidratlar yer almamalıdır.

Çoçocuk beslenmesinde yer almaması gereken besinler:

1-    hamburger ve gazlı içecekten oluşan fast food beslenme
2-    salam , sosis ve sucuk gibi işlenmiş et
3-    konserveler
4-    hazır meyve suları
5-    abur cubur diye adlandırılan gofret, çikolata, şeker
6-    cips türü paketlenmiş ürünler
7-    gazlı içecekler
8-    hazır çorbalar
9-    kabuklu deniz ürünleri
10- mantar
11- boyalı gıdalar
12- aspartm gibi tatlandırıcı içeren ürünler
13- kafein içeren ürünler
14- mayonez, ketçap gibi ürünler
15- satın alınan pasta, poğaça, börek gibi hamur işleri



aynısefa çiçeği

calendula officinalis: dahili olarak ağiz boğaz agrısında , mide ülserinde harici olarak yara iyilesmesinde kullanılır. boğaz agrısında 1...