Thursday, November 30, 2017

ALLERJİK BİR ÇOCUĞUN EVİ NASIL OLMALIDIR?





Prof. Dr. Yonca Tabak

 Alerji çoğunlukla genetik bir hastalıktır.
 Zamanla alerji yapıcı maddelere temas ile şekillenir. Bu nedenle ailesinde alerji hikayesi olan çocukların daha doğumdan itibaren buna uygun bir evde yaşaması alerjiyi engellemek adına çok önemlidir.
 Bir kez alerji oluşmuşsa o zaman zaten alerjik olunan maddeden uzak durma mümkün olan en sıkı şekilde uygulanmalıdır.
Günümüzde en sık rastlanan alerji tipi ev tozu akar alerjisidir % 90.
 Ev tozu alerjisi çoğunlukla alerjik nezle ile beraber alerjik astım bronşite neden olur. 
Tedavide  ana hedef hastanın çevresindeki ev tozu akarı miktarını en aza indirmektir
 Bu yönde ev içinde alınması gereken bir dizi önlem vardır. 
 Bu önlemlerin içinde en önemlisi evden halıların kaldırılmasıdır. Dokuma halılar, ister elde ister fabrikada dokunmuş olsun, ister sentetik isterse yün olsun,  ev tozu akarları için önemli bir yaşam alanı oluşturmaktadır.
 Ev tozu akarları insan atıkları ile beslenen, sıcak ve nemli ortamları seven, gözle görülmeyen mikroskopik canlılardır. 
Bu canlıların vücut parçacıkları ve dışkıları havaya karıştığında alerjiye neden olur.
 Akarlar bakteri değildir. O nedenle anti-bakteriyel halılar ev tozu akarından korumaz. 
Ev tozu alerjisinde  hava temizleyiciler fayda sağlamaz.
 Halıları yerde dururken elektrik süpürgesiyle yıkamak allerjenin uzaklaştırılmasına fayda sağlamadığı gibi bir de halıyı nemlendirerek akarların daha fazla yaşamasına neden olur. 
Buharlı temizlik robotları yüksek ısıyla akarları öldürür; ancak dışkı parçacıklarını uzaklaştırmada yetersiz kalır. 
Halı yerine çamaşır makinesinde yıkanabilecek ince örgü kilimler kullanılmalıdır. Kilimler 60 derecede yıkandığında hem ev tozu akarları ölür; hem de akarların dışkı parçacıkları suyla uzaklaştırılmış olur.
Ev tozu akarları nemli iklimlerde ürerler. Ev içi nem oranının % 40-45’i geçmemesinin sağlanması gerekir.  Ev içi havasının nemi % 45’den yüksek ise havanın nemini alıp suya çeviren nem giderici aletler kullanılabilir. 
Temizliğin HEPA filtreli özel süpürgelerle yapılması gerekir.
Alerjisi olan veya alerji olma olasılığı olan çocukların evinde rutubet olmamalıdır. 
Sıvadan veya herhangi bir su kaçağından duvar içine sızan suyun yarattığı rutubet evde ciddi anlamda hava kirliliği yaratmaktadır. Bu alanların kurutulması gerekir.
 Benzer şekilde ev içi hava kirliliği yapan madde sigaradır.
Alerjik bir çocuğun evinde sigara kesinlikle içilmemelidir. 
Mutfak, cam önü gibi alanlarda sigara içmek çocuğun etkilenmesini azaltmayacaktır. Sigaranın tamamen ev dışında içilmesi şarttır.

Prof.Dr. Yonca Tabak

Thursday, November 23, 2017

Allerjik Çocuklara Güçlü Bağışıklık Sistemi İçin Öneriler








Prof. Dr. Yonca Tabak



ALLERJİK ÇOCUKLARDA GÜÇLÜ BİR BAĞIŞIKLIK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER


1- ÇOCUKLARI PAKETLİ GIDADAN UZAK TUTUN:
Çocuklarınıza tuzlu (balık, çubuk vb. şekillerde ) krakerler, bisküvi, hazır kek, mısır gevreği, cips gibi hazır, katkı maddeli gıdaları yedirmeyin, siz de yemeyin, evinize sokmayın.
 Raf ömrünü uzatıcı katkı maddeleri bağışıklığın en büyük düşmanıdır.
 Mutfağa girin, hamur işlerini evinizde tam tahıl unundan, esmer şekerle ve zeytinyağıyla yapın ve çocuğunuzun tatlı olarak öncelikle taze meyve veya evde yapılmış meyve tatlılarını tüketmesini teşvik edin.

2- KAKAOYU HAYATINDAN ÇIKARIN:
Çocuklarınızın daha az hasta olmasını istiyorsanız, onlara kakao yedirmeyin, kahve, buzlu çay ve kola içirmeyin.
 Kafein en baş vücut paslandırıcıdır. 
Kafein en çok da çocuklarınızın bol bol tükettiği çikolata, gofret, kakaolu süt, kakaolu kahvaltılık gevrek, (bilumum popslar) kakaolu fındık ezmesi gibi gıdalardan gelir. Bunları evinize sokmayın.

3- ÇİĞ MEYVE SEBZE YEDİRİN:
En iyi antioksidan (pas çözücü) bol taze sebze, meyvedir.
 Çocuklarınıza tatlı olarak çeşit çeşit çiğ meyve, sebze yedirin. 
Hazır meyve suları yerine, taze meyve sebze suları sıkın.

4-BALIK YEDİRİN VEYA BALIK YAĞI VERİN:
Çocuklarınıza balık yedirin veya omega-3 içeren balık yağı içirin. 
Hayvansal etlerden tüketilirken vücutta en az atık-kül bırakan et balıktır. Bu nedenle alerjik ve astımlı çocuklara, eğer balık alerjisi yoksa haftada 2-3 gün balık, diğer etlerden de doğal besi tavuk veya hindi, kırmızı etlerden de kuzu etini tercih edin.

5- İNEK SÜTÜ YERİNE KEÇİ SÜTÜ İÇİRİN:
Hayvansal sütlerden en az atık-kül oluşturan sütler keçi, manda ve koyun sütüdür. 
Süt ve süt ürünü seçiminde paketli UHT inek sütü yerine günlük pastörize keçi, manda, koyun sütü ve bunlardan üretilmiş yoğurt, ayran ve taze peynir tercih edin.

6- ZEYTİNYAĞI TERCİH EDİN:
Yağ seçiminde hem yemeklerde hem de hamur işlerinde zeytinyağı tercih edin. 
Çocuklarınıza pastanede yapılmış, margarin içeren, açma, poğaça, kurabiye, pasta yedirmeyin. Bunları evde kendiniz zeytinyağı ile yapın.

7- SU İÇİRİN:
En iyi pas sökücü, atık-kül arındırıcı dolayısıyla bağışıklık güçlendirici SU’dur.
 Çocuklarınızı su içmeye alıştırın. 
İçecek olarak şekerli, kolalı ve gazlı içeceklerden, hazır meyve sularından uzak tutun.

8- TARIM İLAÇLARINI UZAKLAŞTIRIN:
Kimyasal tarım ilaçları ve gübre artıkları modern yaşamın getirdiği en önemli bağışıklık zayıflatıcıdır. 
Mümkünse organik meyve sebze tercih edin ya da meyve ve sebzeyi üzerindeki kimyasal gübre ve tarım ilaçlarından arındırmak için tüketmeden önce sirkeli suda bekletin. 

9- EV İÇİ HAVA KİRLİLİĞİNİ GİDERİN:
Bağışıklığı zayıflatan hava kirliliğini minimuma indirmek için ev içinde sigara dumanı, çamaşır suyu ve temizlik ürünleri gibi kimyasal kokusu ve rutubet kokusunu engelleyin.
 Ev dışında mümkün olduğunca trafikten ve sanayiden uzak yaşam alanlarını seçin.

Tuesday, November 21, 2017

Allerjik Çocukların Kışa Hazırlanması







Prof. Dr. Yonca Tabak



Okulların Açılması İle Birlikte Kış Enfeksiyonları Başlıyor ! Alerjik Çocuğunuzu Kışa Hazırladınız mı?

Kış aylarında  havaların soğuması ve çocukların sınıflarda kapalı ortamda aynı havayı solumaları nezle ve gripten sorumlu virüslerin yaşamlarını devam ettirmesi ve bulaşması için uygun ortam sağlıyor.
 Özellikle alerjik çocuklar burun zarında virüsleri tutucu özel bir molekül barındırdığı için, bu virüslerin onlara bulaşması çok daha kolay oluyor.

Burnu Tıkalı Çocuğa Dikkat!
Alerjik nezle çocuklarda ön planda burun tıkanıklığı ile seyreder. Hasta olmasa bile burnu tıkalı olan çocuk ağız açık uyur ve zaman zaman horlar. Bu durum burun içi zardaki alerjik ödem yani şişmeden kaynaklanır.
Bir de virüslerle gelişen soğuk algınlığının yarattığı burun tıkanıklığı bu tabloya eklenirse alerjik çocuğun bu hastalığı atlatması imkansız hale gelir.

Her Yaş Çocukta Sinüzit Olabilir
Nezle, grip ve soğuk algınlığı sırasında burnun iki yanındaki sinüs boşlukları içinde salgı birikir. Burun tıkanıklığının şiddetli yaşandığı alerjik bireylerde bu salgı dışarı atılamaz, içeri de oksijen giremez ve bu ortam mikropların üremesi için uygun bir ortam sağlar. Sonuç sinüzit olur.
Çocuklarda sinüzit erişkinlerde olduğu gibi başağrısı ile seyretmeyebilir.
 Sadece burun tıkanıklığı ve burun veya geniz akıntısının 10 günden uzun sürmesi hikayesi ile çocuklarda sinüzit tanısı konabilir.
 Alerjik çocuklar kış aylarında o kadar sık hasta olur ki; hangi hastalığın nerede bittiğinin ve hangisinin nerede başladığının tespiti imkansız hale gelir.

D Vitamini ve Balık Yağı Takviyesi Şart
Kış ayları çocukların yeterince güneş görmediği aylar olduğundan bu dönemde ciltte D vitamini sentezi yetersiz kalır.
 D vitamini bağışıklık sistemi için mutlak gerekli bir vitamindir ve eksikliğinde enfeksiyonlar daha zor atlatılır.
Bu nedenle kış aylarında D vitamini takviyesi şarttır.

Enfeksiyon direncini artırdığı kanıtlanan bir diğer maddede omega 3 yağ asitleridir.
Balık ve balık yağında bol bulunan bu maddenin kış aylarında çocuklara destek olarak verilmesi bağışıklık istemini güçlendirecektir.

Bol Çiğ Meyve Sebze ve Su İle Doğal Vitamin Desteği Verilmelidir
Çocukları bu kış abur cuburdan uzak tutalım.
 Onların yerine bol çiğ meyve sebze ile beslenmek vücut direncini artırmada çok önemlidir.
 Bol meyve sebze, tavuk, balık, kırmızı et ve tahıldan zengin Akdeniz tipi beslenme antioksidan düzeyini artırarak kışın daha iyi geçmesini sağlayacaktır.

En iyi balgam söktürücünün su olduğu düşünüldüğünde çocukların meyve suyu yerine su tüketimi konusunda teşvik edilmesi de çok önemlidir.

Monday, November 20, 2017

ASTIM VE ALLERJİK ÇOCUKLAR İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ





Prof. Dr. Yonca Tabak

Alerji ve astım günümüzde en sık rastlanan ve artış gösteren kronik hastalıkların başında geliyor. Batılı yaşam tarzını benimsemiş ülkelerde daha sık görülen astımdaki bu artışın çevre ve beslenme tarzlarındaki değişimden kaynaklandığı düşünülmektedir. Antioksidanlar bu konuda en çok araştırılan besin öğelerini oluşturmaktadır.

Hava kirliliği, gıdaların üzerindeki, hatta kıyafetlerin yapımında kullanılan bitkisel pamuk gibi malzemelerin üretimi sırasında kullanılan böcek ilacı gibi kimyasallar, ozon vücudumuzda oksidasyona neden olmaktadır. 
Oksidasyonu bir demirin paslanmasına benzetebiliriz.
 Oksidan maddelerin günümüzde alerjinin yanı sıra kansere de neden olabildiği gözlenmektedir. 
Vücudumuzun bu diş etkenlerle mücadelede kullandığı bir antioksidan rezervi vardır. 
Fakat bu rezerv aşıldığında oksidan maddeler alerjik hastalıkların gerek ortaya çıkışına gerekse var olan alerjinin kötüleşmesine neden olabilmektedir. 

C vitamini, A vitamini, E vitamini ve selenyum bilinen en etkin antioksidanlardır.

Selenyum:
Kümes hayvanları, deniz ürünleri, et, sarımsak, soğan ve kırmızı biber selenyumdan zengin gıdalardır. 
Yapılan çalışmalarda, astımlı hastaların kan selenyum düzeylerinin düşük olduğu gözlenmiştir.
 Hamilelikte selenyumdan fakir beslenmenin bebekte selenyum eksikliğine yol açtığı ve kan selenyum düzeyleri düşük doğan çocuklarda ileride daha fazla astım geliştiği görülmüştür. Bu yüzden gerek çocukların gerekse erişkinlerin selenyumdan zengin beslenmelerinde fayda vardır.

E Vitamini:
Önemli bir antioksidan olduğu bilinen E vitamininden zengin yeşil yapraklı sebze, fındık-ceviz gibi kabuklu yemiş ve hububatların diyette bol yer alması günlük alımı artıracaktır.
 E vitamini eksikliğinin çocuklarda alerji gelişimini artırdığı; astım ve alerjik nezleye yol açtığı görülmektedir. 
Çocukların damak tadını sebze ve kuruyemişten yana düzeltmek için bu gıdaların onların seveceği şekilde sunulması çok önemlidir. 
Ispanaklı börek, cevizli meyve tatlıları gibi sunumlar bu yönde çocukların ilgisini çekebilir.

A ve C-VİTAMİNİ; FLAVONOİDLER:
C vitamininden zengin portakal, mandalina, kivi gibi gıdalardan zengin beslenmek astımı olan çocuklarda hastalığın seyrine olumlu etki etmektedir.
 A vitamininden zengin havuç, yumurta gibi gıdaların dengeli bir şekilde beslenme düzenine sokulması çok önemlidir. 
Benzer şekilde flavonoid (P vitamini)’ den zengin muz, elma ve elma suyu tüketmenin de astım belirtilerini azalttığı gözlenmiştir.

OMEGA 3, OMEGA 6 YAĞ ASİTLERİ:
Batılı beslenme tarzında omega-6 yağ asidi içeren margarin ve bitkisel yağlardan zengin; omega 3 yağ asidi içeren taze yağlı balıklardan (ton balığı, somon, alabalık) ve tereyağı gibi hayvansal yağlardan fakir beslenme ağırlık kazanmıştır.
 Kalp sağlığı için yapılan önerilerin bu yönde katkısı olmuştur. 
Diyette omega 3’ün azalması ; omega-6 ‘nın artması alerji ve astım gelişimini arttırmaktadır. 
Omega 3 yağ asidinden zengin yağlı balık veya balık yağı tüketmenin, zeytin yağı ağırlıklı Akdeniz diyeti uygulamanın çocuk ve erişkinlerde astım riskini azalttığı gösterilmiştir.

D VİTAMİNİ:
Dünya’da alerji ve astım sıklığındaki hızlı artıştan kısmen D vitamini eksikliği sorumlu tutulmaktadır. 
Kışın kapalı alanlarda daha çok vakit geçirmek, yazın ise cilt kanseri endişesi daha az güneşe çıkmak D vitamini sentezinin azaltmaktadır. 
Özellikle çocuklarda D vitamini eksikliğinin astımı ağırlaştırdığı görülmektedir.
 Bu yüzden özellikle kış aylarında D vitamini içeren vitamin takviyeleri, balık yağı şurupları ile birlikte verilebilir.

Alerji ve Astım Hastalarının Uzak Durması Gereken Gıdalar:

Alerji ve astımı önlemek için tüketilmesi gereken gıdalar kadar, tüketilmemesi gereken gıdalar da büyük önem taşımaktadır.

Özellikle son yılarda çocuklarda kötü beslenme sonucu oluşan reflü ve bunun sonucunda gelişen astım vakalarına çok daha fazla rastlanmaktadır. 

Reflü çoğu zaman sessiz reflü şeklinde hiç bulgu vermezken bazı çocuklarda ses kısıklığı, geğirme, ağız kokusu, diş gıcırdatma, iştahsızlık, hıçkırık, karın ağrısı, mide bulantısı veya kusma şeklinde kendini gösterebilmektedir. 

Hiçbir şey yemiyor bari sevdiği kakaolu gıdaları tüketsin mantığı bu kısır döngüyü daha da kötüleştirmektedir. 
Kakao, kahve gibi bol miktarda kafein içeren bir gıdadır. Kafein de mide başını gevşeten ve mide asit salgısını artıran bir maddedir. 
Kakaolu çikolata, gofret, kakaolu fındık ezmesi, kakaolu süt gibi yiyeceklerin çok tüketilmesi sonucu hiç alerjisi olmayan çocuklarda bile astım gelişmektedir. 

Mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin salgılattığı düşünülen çikolata ve içeriğindeki kakao çocuklarda bir tür bağımlılık yaratmaktadır. 
Hele çocukta zaten astım varsa astımın doğal bir sonucu olarak gelişen reflü kakaolu gıda tüketimi ile daha da kötüleşmektedir. 

Bu nedenle çocuk beslenmesinde kakaolu , çikolatalı gıdaların çıkarılması genel bir sağlık kuralı olmalıdır.

Günümüzde hamburger, patates kızartması, ketçap, mayonez ve kolalı içecek 5 ‘lisi birçok çocuğun günlük beslenmesinin bir parçası haline gelmiş durumda.
 Ancak yapılan çalışmalar gösteriyor ki haftada 1 ve daha fazla hamburger tüketmek çocuklarda astım riskini belirgin biçimde artırıyor.
 Haftada 3 ve daha fazla hamburger tüketen çocuklarda ise astım riski hiç tüketmeyenlere kıyasla % 40 artıyor. Oldukça yüksek olan bu rakam dikkatleri çocuklarımızın beslenmesine yeniden çekmek için iyi bir neden. 

Unutulmamalıdır ki, en iyi tedavi hastalığı olmadan önleyen koruyucu tedavidir.

Bu tip yiyeceklerin evde hazırlanması, gerek katkı maddeleri gerekse ketçap, mayonez gibi reflüyü daha da artırıcı ek maddelerden uzak durulması açısından iyi bir alternatif olacaktır. Bu hazır gıda tüketimine çoğu zaman kolalı ve gazlı içecekler eşlik etmektedir.

 Kola, kafein içerdiğinden ve gazlı içecekler reflüyü daha da artırdığından uzak durulması gereken gıdalar içinde yer almalıdır.

Üzerinde durulması gereken, çocuk beslenmesinde yapılan en büyük yanlışlardan birisi de çocuğa gece yatmadan önce süt içirilmesidir. 

Alerjik astımı olan çocuğun mide başı normalden gevşek olduğundan bu çocuklara içirilen süt yatar pozisyona geçildiğinde içeriğindeki mide asidi ile birlikte yutma borusunda yukarı solunum sistemine kaçmaktadır

Bunun sonucu olarak sinüzit, astım bronşit ve hatta larenjit olarak bilinen ve ses kısıklığı ile seyreden krup atakları gelişebilmektedir.

Çocukların yatmadan önceki 2 saat su dışında bir gıda tüketmesi son derece sakıncalıdır.

Alerji ve Astım Hastaları İçin Koruyucu Beslenme Önerileri:

1- Antioksidanlardan zengin havuç, yeşil yapraklı sebze, tam tahıllı ekmek, fındık-ceviz gibi kabuklu yemişler tüketilmesi
2- C vitamininden zengin portakal, mandalina, çilek, kivi ağırlıklı olarak tüm meyvelerin diyette bol yer tutması
3- Flavonoidden zengin muz, elma ve elma suyu tüketiminin artırılması
4- Omega 3 ‘den zengin taze yağlı balık ve zeytin yağının bol tüketildiği Akdeniz diyetinin tercih edilmesi
5- Anne adaylarının hamilelikte antioksidan ve omega 3’den zengin beslenmesi
6- Doymuş bitkisel yağ içeren hazır paketlenmiş gıdalardan uzak durulması
7- Mümkün olduğunca doğal, taze hazırlanmış gıdaların tercih edilmesi
8- Kış aylarında da güneşe çıkılması
9- Çocuklara hangi yaşta olurlarsa olsunlar kışın D vitamini takviyesi yapılması
10- D vitamini dışındaki vitamin ve minerallerin hap şeklinde değil mümkün olduğunca gıdalar yolu ile alınması

Çocuk Beslenmesinden Uzak Tutulması Gereken 10 Gıda:

1- Çikolata ve kakaolu gıdalar
2- Kakaolu fındık ezmeleri
3- Kolalı içecekler
4- Çay, kahve ve buzlu çay
5- Patates kızartması, cips
6- Ketçap
7- Mayonez
8- Hazır meyve suları ve gazlı içecekler
9- Hamburger, pizza, lahmacun
10- Yoğun baharat içeren sucuk, çiğ köfte vb. gıdalar

ÇOCUĞUM BU KIŞI ÇOK İYİ GEÇİRDİ DEMEK İÇİN ÖNERİLER


Prof.Dr.Yonca Tabak

Kışa girerken hepinizin, yine başlayacak ateş, burun akıntısı, öksürük diye endişelendiğini biliyorum. Evet, soğukların gelmesi ile birlikte kış aylarına ait virüs enfeksiyonları başlayacak. Eğer eski düzende devam ederseniz bu kış da antibiyotik ve buhar tedavilerinden kurtulamayacaksınız. O halde gelin ezberleri bozalım ve bu kış farklı geçsin.

Öncelikle, sorunun kış aylarında ve viral enfeksiyonlarda değil bu hastalıkların üstesinden gelemeyen bağışıklık sisteminde olduğunu kabul ederek işe başlayalım.
Bağışıklık sistemi illaki doğuştan eksik olmaz. Sonradan da yaşam tarzında ve beslenmede yapılan hatalar nedeniyle çocuk bağışıklığı zayıf düşebilir.
İşte burada yapacağınız birkaç yaşam tarzı değişikliği ile çocuğunuz nasıl daha az hasta olabilir onu konuşacağız.

1-DONDURMAYA SON:

Öncelikle soğuk ve bağışıklık arasındaki ilişkiyi inceleyelim. Vücudumuza bir enfeksiyon girdiğinde bağışıklık sisteminin koruyucu hücreleri o bölgeye kan yolu ile dolayısıyla damarlarla gelir. Ve soğuk havada damarlar büzüşür yani daralır ve o bölgeye yeterince kan gitmez. Kan gitmeyince o bölge savunmasız kalır. Dolayısıyla artık kış kapıda, enfeksiyonlara yatkın olan çocuklara artık dondurma yedirmeyin.

2- TERİ ÜSTÜNDE SOĞUMASIN:

Üşütme ve hasta olma arası ilişki bu yüzden var. Bu nedenle çocuğun üşütmemesi de önemli. Çünkü üşüyünce kan en hayati iç organlara gönderilir. Boğaz yolu gibi dışa açık organlara daha az kan gider. Solunum yolu enfeksiyonları o yüzden kışın daha fazla görülür.
Ders aralarında koşup, terleyen çocukların teri üzerinde soğumasın diye cilt sıcaklığını koruyan termal atlet giydirin.

3- ALIŞVERİŞ MERKEZİ VE KAPALI YÜZME HAVUZLARINDAN UZAK DURUN:

Kışın mikrop kaynağı olan alışveriş merkezlerindeki oyun alanlarından uzak durun. Onun yerine hafta sonu kısa süreli de olsa, çocuğun oksijen alacağı ve güneş ışığı göreceği bir açık hava aktivitesi ayarlayın.
Çocuğunuzu koşacağı bir spora gönderin. Basketbol, voleybol, tenis bu anlamda çok etkilidir.
Kışın kapalı havuzlarda yüzme sporu, dezenfektan klor kokusu, rutubet ve saçların ıslak kalma ihtimali nedeniyle risklidir.

4- RUTUBETTEN UZAK DURUN:

Rutubet, sigara kadar tehlikeli bir ev içi hava kirliliği kaynağıdır. Altta alerji olmasına ya da olmamasına bakmadan  tüm ev halkı için sık solunum yolu enfeksiyonu ve astım nedenidir. Başka odada var, banyoda var, bize gelmiyor diye düşünmeyin.
Herhangi bir odadaki rutubet varsa bütün odalara hava ile yayılır ve sizi hasta eder. O yüzden bir an evvel havalar henüz iyiyken rutubetin kaynağından kurutun.

5- ÇİKOLATA VE ABUR CUBURA İZİN VERMEYİN:

Boğaz yolumuzda sağlıklı ve sağlıksız mikroplardan oluşan bir mikrop tabakası vardır.
Bizi hastalıktan koruyan dost mikroplar çok kırılgandır. En ufak tahriş edici ile ölürler. Onlar ölünce ortamı boş bulan hastalık ediciler ortamı ele geçirir ve çocuk kendi mikrobu ile hasta olur.
 Bu dost mikropları öldüren ve çocukları hastalıklara açık hale getiren en önemli etken çocuk reflüsüdür.
Çocuk reflüsünü en çok tetikleyen şey de çikolata, kakaolu ürünler ve neredeyse bütün çocukların rahatça tükettiği abur cuburlardır.
 Benim çocuğumda reflü yok, demeyin, her çocuğun midesi reflüye yatkındır.
Çocuğunuzun bu kış daha az hasta olmasını istiyorsanız çocuğunuza çikolatalı doğum günü pastaları, paketli tuzlu krakerler de dahil abur cubur yemesine izin vermeyin.

6-UYKU ÖNCESİ YEMEK YEDİRMEYİN, SÜT İÇİRMEYİN:

Aynı şekilde çocuk midesi tam olgunlaşmadığı için erişkine kıyasla kısmen gevşek olduğundan gece yatmadan önce iki saat çocuğunuza bir şey yedirmeyin.
 Gece yatmadan önce süt içirmeyin. Sadece su içsin.
 Gündüzleri okulda çocuğunuzun yemekten sonra en az 2 saat öğlen uykusuna yatırılmasına izin vermeyin.

7- YEMEKTEN SONRA MİDEYİ SIKIŞTIRACAK EGZERSİZ YAPTIRMAYIN:

Akşamları, çocuğunuzla vakit geçirmek için az zaman kaldığını biliyorum. Bazılarınız bu sürede top, güreş gibi fiziksel oyunlar oynuyor çocuğuyla.
Ama eğer çocuğunuz az hasta olsun istiyorsanız çocuklarınıza yemekten sonra 1-2 saat aktif egzersiz yaptırmayın.
  Okulda da yemekten sonra en az bir saat fiziksel aktivite, beden eğitimi yapmamasını sağlayın.  Çocuğun okulda yemekten sonra uyumasına izin vermeyin.

8-PORTAKAL SUYUNA YÜKLENMEYİN:

Bağışıklığı güçlendirmek için bol çiğ meyve, sebze yedirin. Ancak çok ekşi meyveler olmasın. Mesela, çocuğa C vitamini yüklemek için ekşi portakal suyu yüklemeyin.
Daha tatlı ve bol P vitamini içeren, elma, muz, üzüm kış için çok destekleyici meyvelerdir.
 Elma, havuç, üzüm suyu sabah için iyi bir başlangıç olacaktır.

9-KAHVALTI ETMEDEN OKULA GÖNDERMEYİN:

Tam gün okula giden çocukların sabah kahvaltı etmeden okul servisine bindiği ve kahvaltıyı okulda yaptığını gözlemliyorum. Aç karnına okul servisi mide bulantısı yapabilir. Mide bulantısı da reflü ve hastalığa davetiye demek olacaktır.
 Çocuğunuzu erken kaldırıp, hızlı hazır kahvaltılık gevreklerle değil,  peynir, ekmek, zeytin, yumurta gibi doğal gıdalarla kahvaltı yapmasını sağlayın.
 Olmuyorsa en az bir tane muz yedikten sonra okula gönderin.

10-ŞİFA NİYETİNE ÇİĞ SARIMSAK, SOĞAN, BAL YÜKLEMEYİN:

Televizyonlardan her duyduğunuzu çocuğunuza uygulamayın. Örneğin, antibiyotik niyetine çiğ sarımsak, soğan vermeyin. Çocuk midesi kaldırmaz, reflü olur ve bir bakarsınız daha da hasta olmuş. Balın asit değeri limona eşittir. Çocuğunuza şifa niyetine kaşık kaşık bal yedirmeyin.
 Meyve şekerli az pişmiş bir marmelat çok daha güvenli olabilir.

Thursday, November 9, 2017

ÇOCUKLARDA İSHAL







İshal,  günde 3 kereden fazla sulu kaka yapmaya denir .
İshale bulantı, kusma, karın ağrısı, ateş, iştahsızlık, halsizlik gibi bulgular  eşlik edebilir. İshal, neden olan etken ile bulaşmış yiyeceklerin yenmesi, suyun içilmesi, kirli ellerin ağza götürülmesi ile bulaşır.
Çocuklarda en sık viral kaynaklı ishaller görülür. Rota virus en sık etkendir.
Akut ishal genellikle 14 günden kısa sürer. İshal tedavisinde amaç sıvı ve elektrolit  kaybının yerine konmasıdır.

İshal tedavisi : 
Çocuklara bol su içmesi önerilir.
Ev yapımı yoğurt, kefir , tuzlu ayran,
haşlanmış et ,tavuk eti,
ekmek, buğday, mısır, pirinç, yulaf, şehriye,
patates,
muz
tuzlu kraker gibi  besinler verilir.
 Süt ve laktozlu besinler verilmemelidir.
Sıvı ve elektrolit kaybının fazla olmadığı ishallerde,  ishale bağlı gelişen sıvı ve tuz kaybı ağızdan yerine konur. Ağızdan sıvı ve tuz kaybının yerine konamadığı  ishallerde damardan sıvı ve elektrolit tedavisi  yapılır.
 Anne sütünün içinde bulunan maddeler, bebekleri ishale yol açabilecek enfeksiyonlardan korur. Anne sütü ile beslenme durumunda ishal gelişirse, bebek anne sütüne devam etmeli hatta daha sık emzirilmelidir. Bebek mamayla besleniyorsa mama hazırlama suyu kaynatılmalı, biberon ve emzikler sterilize edilmelidir.

Ne zaman doktora başvurulmalı?
ateş,
kakada kan ve mukus görülmesi,
 4 ten fazla kusma,
 son 4-5 saattir idrar yapmama, gözyaşı olmaması, dil kuruluğu ( bunlar çocuğun susuz kaldığının işaretleridir),
 ishalin 1 haftadan uzun sürmesi

İshal geçtikten sonra çocuk, iki hafta boyunca ek bir öğün fazladan beslenmelidir.

Monday, November 6, 2017

SAĞLIKLI YAŞAMIN KURALLARI




Beslenme deyince her ne kadar akla yemek yemek gelse de, sağlık için sadece diyet yapmak yeterli olmuyor.
Ruhsal ve zihinsel sağlığımız da en az bedensel sağlığımız kadar önemli.
 Beden, ruh ve zihin için sağlıklı beslenmenin kuralları şunlar;
Birinci kural: Temiz hava
Haftalarca yiyeceksiz, günlerce susuz yaşayabiliriz ama havasız sadece birkaç dakika yaşamak mümkün. Vücudumuzun dayanıklılığı soluduğumuz havanın miktarına bağlı. Hücre düzeyinde oksijen eksikliği, damar sertliği, şeker, kanser, kas iltihabı, yüksek tansiyon gibi bozukluklara yol açar. Derin temiz hava soluyarak hücrelerdeki oksijen oranını artırabilir, böylece vücut fonksiyonlarını düzenleyebiliriz.
Temiz hava, enfeksiyonlara karşı hücresel direnci artırır. Öğrenmeye yardımcı olur. Bazı alerjik durumları azaltır. Sakinleşmek ve dinlenmek için beyin fonksiyonlarını düzenler. Kan basıncını düşürür.
İkinci kural: Güneş ışığı
Doğanın en çok şifa veren araçlarından bir tanesi olan güneş ışığı günümüz tedavi yöntemlerinde hem çok az anlaşılmış, hem de çok az kullanılmıştır.
Güneş ışığı, deri altındaki kolesterolü D vitaminine dönüştürür. Bakteri ve virüsleri yok eder. Akyuvarların sayısını artırır. Tansiyonu düşürür. Güneşlenme sayesinde kandaki kolesterol ve trigliserit (yağ) düzeyi düşer. Ultraviyole ışınlar derinin altında kızıla dönüşür ve tedavi edici etkisi yok olur. Bu yüzden güneş ışınlarının fazlası sağlığı tehdit edebilir.
Üçüncü kural: Ölçülü olmak 
Ölçülü ve kendi kendine hakim olmak her yönden sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmektir. 
Bunun içine; çalışmak, dinlenmek, oyun oynamaktan aile ve dostlarla geçireceğiniz zamana, kendinize ayıracağınız vakte, ibadete, doğru düşünme ve beslenmeye kadar her şey girer.
Beslenmede ölçülü olmak için: Size zarar verecek hiçbir şeyi yemeyin ve sağlıklı besinlerle beslenin. Kahvaltınızı ve öğle yemeğinizi sıkı, akşam yemeğinizi de hafif yiyin. Yemek aralarında atıştırmayın. Farklı ama rafine edilmemiş besinler yiyin. Bir öğünde fazla çeşit yemeyin. Düzenli zamanlarda ve rahat ortamlarda yemek yiyin. Yediğinizden zevk alın.
Dördüncü kural: Dinlenmek
Dinlenmek insan için en iyi tedavi yöntemidir. Hasta olduğunuzda yapmanız gereken ilk şey yatmak olmalıdır. Dinlenmenin iyileştirici gücü, diğer tedavi yöntemlerin başarısına da yardımcı olur. Yeterince dinlenmemek ise insanı hasta eder. Dinlenmek için sadece uyumak gerekmez. Bazen ortam değişikliği bile vücudu ve zihni dinlendirir. Farklı kasları kullanmak, farklı şeyler düşünmek gevşemeye yardımcı olur. Birçok insanda görülen sinirsel bozukluklar kendini aşma çabası ve aşırı yorgunluktan meydana gelir. 
Dinlenmek için zaman ayırın. Dışarı çıkın, bir iskemleye oturun ve hiçbir şey yapmayın. Bu öneri size uygun gelmiyorsa, yeterince dinlenmek için davranışlarınızı değiştirmeniz gerekiyor demektir. İyi bir uyku için midenizin boş olması gerektiğini unutmayın. Uyurken odanıza temiz hava girdiğinden emin olun. Eğer uyurken temiz hava alamazsanız, yorgun ve gergin uyanırsınız. Unutmayın ki, gün boyunca kaslarını kullananlar, gece iyi bir uyku uyurlar.
Beşinci kural: Diyet
Beslenmenin hedefi rafine yiyeceklerden uzak durmaktır. Yeterince aminoasit, vitamin, mineral ve eser elementler alacağınız doğal besinleri seçin. Kahvaltı: Tahıl, iki meyve, tam tahıl ekmeği (rafine edilmemiş undan yapılan ekmek), ceviz veya fındık, tahıl ya da soya sütü, kahvaltıdan bir süre sonra bir-iki bardak su.
Öğle: Yüksek proteinli sebzeler, salata, tam ekmek, akşam üzeri bir ya da iki bardak su.
Akşam: Taze meyve, tahıl, kraker, tam ekmek, salata veya çorba.
En iyi sindirim için öğünler arasında 5-6 saat olmalı ve yemek saatleri düzenli olmalı. Hafif bir akşam yemeği iyi uyumanızı ve zinde uyanmanızı sağlar.
Altıncı kural: Su
Su beslenmenin en önemli parçasıdır. Vücudunuzun her fonksiyonu sıvıyla sağlanır ve vücudunuzdaki suyun yüzde 10’unu kaybetmek ciddi sorunlar doğurur. Yüzde 90’ı su olan kan, besinleri hücrelere taşır ve buradaki atıkları alır. Normal bir insan için günde 6-8 bardak su yeterlidir. Eğer idrarınız renksiz ve kokusuzsa yeterince su alıyorsunuz demektir.
Yemekle birlikte su içmeyin, çünkü bu su sindirim sıvılarına karışır ve etkilerini azaltır. En iyi sonucu almak için, yemekten en az yarım saat önce veya sonra su için. Uykudan önce bir ya da iki bardak su içilmeli. Birçok kez, sadece yeterince su içmek bile, kabızlık, baş ve sırt ağrısı gibi rahatsızlıkların giderilmesini sağlar.
Yedinci kural: Egzersiz
İnsan vücudu hareket için tasarlanmıştır. Egzersizin birçok yararı vardır: Nabzı ve tansiyonu düzenler. Kandaki kolesterol ve lipid (yağ) oranını düşürür. Solunum yollarını açarak vücuda daha fazla hava girmesini sağlar.
Eklemlerdeki esnekliği artırır. Beyindeki “iştah” merkezi daha etkili çalıştığı için iştahı kontrol eder.
Oksijen sirkülasyonunu ve alımını artırır, bu da sinirlerin ve dokuların beslenmesini sağlar. Kasları ve damarları güçlendirir. Haftada beş altı kez 20 dakika boyunca yapabileceğiniz bir egzersiz türü seçin.
Unutmayın; egzersiz yapacak zaman bulamayanlar, hastalık için zaman ayırmak zorunda kalırlar.
Sekizinci kural: Doğadaki güce inanın
Yaşam tarzımızda değişiklikler yaparken bazen cesaretimiz kırılır. Ancak bunu tek başına yapmak zorunda olmadığımızı bilmek cesaret vericidir. Doğadaki güce inanın. Cesaretiniz kırıldığında doğayı izlemek yeterli olacaktır.
Ahmet Aydın’ın Notu: Beslenme bülteni olarak tahıl, ekmek, kraker ve soya konusundaki tavsiyeler dışındaki bütün önerilerin son derece doğru olduğunu düşünüyoruz.
www.beslenmebulteni.com dan alıntıdır.

Saturday, November 4, 2017

NEZLE İLE GRİP ARASINDAKİ FARK






Havaların soğumasıyla  birlikte hastalıklar artıyor. Ani hava değişiklikleri, kışın mikropların kendini korudukları kalın tabakalı zarlar oluşturması, kapalı ortamlarda uzun süre kalınması , hasta kişilerle temas süresinin artması ile nezle , grip gibi bulaşıcı hastalıklar daha sık görülmeye başlandı.

 İkisi de solunum yolu ile bulaşmasına rağmen nezle ile grip birbirinden farklı hastalıklardır.

NEZLE İLE GRİP ARASINDAKİ FARKLAR NELERDİR?

NEZLE:

Nezle yılın her mevsiminde görülebilir. Virüslerle oluşan, vücut kırgınlığı,  burun akıntısı, öksürük gibi bulgularla seyreden, genelde  bir haftada  kendiliğinden iyileşen bulaşıcı bir hastalıktır.
 Hastalık bütün dünyada yaygın olarak görülür. Ilıman iklim kuşağında daha çok görülür. Mevsim  değişliklerinde, ani ısı değişimi ile nezle sıklığı artar.Bu nedenle en fazla görüldüğü mevsim sonbahardır. Herkes yılda ortalama bir- iki kez nezle geçirebilir.
Hastalığa her yaşta rastlanır, ancak çocuklar erişkinlere göre daha duyarlıdırlar.
Nezle , hapşırık ve öksürük ile havaya saçılan virüslerin başka biri  tarafından solunmasıyla bulaşır.
Virüs alındığından birkaç saat sonra, nezle belirtileri başlayabilir.
Halsizlik, hafif ateş, hafif baş ağrısı, öksürük, gözlerde kızarma, yaşarma, burun akıntısı, üst solunum yollarında yanma hissi  önemli belirtilerdir.
Normal şartlarda bir hafta içinde iyileşme görülür. Ancak zatürre,  sinüzit, orta kulak iltihabı gibi komplikasyonlara neden olabilir. O zaman hstalık süreci uzar.Tedavi belirtilere yöneliktir. Baş ağrısı, kırgınlık ve ateş için parasetamol içeren ilaçlar kullanılabilir. Burnu tuzlu suyla yıkamak ve temiz tutmak önemlidir. C vitamin içeren portakal, mandalina, kuşburnu gibi meyveler tüketilebilir.  Antibiyotik kullanımı hastalığı iyileştirmediği gibi , mikropların  direnç kazanmasına neden olacağı için kesinlikle kullanılmamalıdır. Ancak  komplikasyonlardan herhangi biri gelişirse mutlaka doktora başvurmak gerekir.
Hastalıktan korunmak için yapılması gereken, nezleli kişilerden ve özellikle hastalığın çok görüldüğü aylarda toplu yaşanan kalabalık ortamlardan uzak durmaktır. El yıkama alışkanlığının kazanılması ve ellerin sık sık yıkanması bulaşmayı azaltıcı bir etkendir.

GRİP: 

Grip nezle gibi bulaşıcı bir virüs enfeksiyonudur , ancak  nezleye göre çok daha ağır seyreder. İnfluenza virüsleri insandan insana tükürük damlacıkları yoluyla bulaşır. Bütün dünyada yaygındır. Hastalık kapalı, yağışlı geçen günlerden sonra artış gösterebilir. Grip hastalığına her yaşta insan yakalanır, ancak küçük çocuklar ve vücut direnci düşmüş yaşlı ve hasta kişiler hastalığa daha çok yakalanır. Okul, kışla , fabrika , bakım evi gibi toplu yaşanılan yerlerde bulaşma kolay olduğundan buralarda daha hızlı şekilde yayılır. Sonbahar ve kış mevsimlerinde toplu ulaşım araçları, alışveriş merkezleri, sinema, tiyatro gibi kapalı mekanlar hastalığın bulaşmasını kolaylaştırır. Grip virüsünün kuluçka  süresi 1-3 gündür.  Ateş, titreme ile 39-40 dereceye çıkar. Baş, eklem ve kaslarda, özellikle sırt ve belde ağrı vardır. Kişi halsiz, düşkün ve bitkin görünür. Bazen mide bulantısı ve kusma olur. Boğaz ağrısı, şiddetli öksürük, göğüste yanma şikayetleri vardır. Hasta yatağa düşer.
Hastalık 3-4 gün içinde yavaş yavaş düzelmeye başlar ve en fazla bir haftada  kendiliğinden geçer. Eğer zatürre, kalp zarı iltihabı, beyin zarı iltihabı, sinüzit, orta kulak iltihabı gibi komplikasyonlar ortaya çıkarsa hastalık uzar ve öldürücü olabilir. Bu tehlike çocuklar ve yaşlılarda çok daha fazladır. Sık el yıkamak, kapalı ortamlardan ve hasta kişilerden uzak durmak, dengeli ve sağlıklı beslenmek, C vitamininden zengin meyve tüketimi gibi nezlede uygulanan korunma yontemleri grip için de geçerlidir.  Ateş için parasetamol içeren ilaçlar alınabilir.
Aspirin gribal enfeksiyonlarda Reye Sendromu denilen ölümcül karaciğer hasarına yol açabildiğinden kullanılmamalıdır.

Saturday, October 14, 2017

Öksürük için doğal bitki tedavisi örnekleri

Kış ayları geldiğinde öksürüğe yakalan kişiler tarafından öksürük nasıl geçeröksürüğü ne geçirir gibi sorulara yanıt aranır. Öksürük, grip, nezle ve boğaz ağrısı kış ayları geldiğinde bir türlü geçmek bilmez. Grip ve boğaz ağrısı geçse bile kuru öksürük bir süre geçmez ve rahatsızlık verir. Bu nedenle kuru öksürüğü geçirmek için bitki çayları, özellikle bal, limon gibi bitkiler kullanılabilir. Karabibernanetarçın gibi baharatlar da öksürüğe iyi gelen bitkiler arasındadır.

ÖKSÜRÜĞE NE İYİ GELİR?

  • Öksürük için en bilinen yöntemlerden biri ballı karabiberli süttür. Bir bardak ılık sütün içine yarım çay kaşığı karabiber ve bir çay kaşığı bal koyarak karıştırın ve için. Öksürük, boğaz ağrısı gibi rahatsızlıkların zamanla azaldığını fark edeceksiniz.
  • Öksürük nasıl geçer sorusunun cevabı olarak ayva, elma, ıhlamur, zencefil, limon ve tarçın da kullanılabilir. Tüm bu bitkiler yeterli miktarda suya atılarak kaynatılır ve ılındıktan sonra çay şeklinde içilebilir.
  • Bal öksürük ve boğaz ağrısı için bulunmaz bir nimettir. Ilık suyun içine yarım limonun suyunu sıkın ve üzerine 2 çay kaşığı bal ekleyip karıştırın. Hazırladığınız ballı limonlu ılık suyu için. Boğazınızın yumuşadığını ve rahatladığınızı hissedeceksiniz.
  • Nane de boğazı rahatlatan bir bitkidir. Nane çayı içebilirsiniz. Nane çayı gibi nane yağı da öksürüğe iyi gelir. Buharı çıkan sıcak su hazırlayarak içine birkaç damla nane yağı damlatın. Başınızın üzerine bir havlu alarak nane yağı damlattığınız suyun buharını soluyun. İşe yaradığını göreceksiniz.
  • Bir bardak kaynar suyun içine 2 çay kaşığı ezilmiş kekik yaprağı atıp kaynatın. Hazırladığınız kekik çayını süzerek ılındıktan sonra içebilirsiniz.
  • Bir bardak ılık suyun içine yarım çay kaşığı tuz atıp karıştırın. Tuzlu su ile gargara yapın.
  • İki bardak kaynamış suyun içine 2 çay kaşığı meyan kökü ekleyin ve 5-10 dakika kaynatın. Ilındıktan sonra süzerek meyan kökü çayını içebilirsiniz.
  • Zencefil boğazı ve bronşları yumuşatarak balgam söktürücü bir bitkidir. Nane de öksürüğü rahatlatan bir bitkidir. Zencefil ve nane karışımı hem balgam çıkarmaya yardım eder hem de öksürüğe iyi gelir. Bu etkileri için 4 bardak suyu kaynatın, içine 1 tatlı kaşığı nane ve 3 tatlı kaşığı kıyılmış zencefil ekleyin. 10 dakika kadar daha kaynattıktan sonra ocaktan alarak ılınmaya bırakın. Ilınınca içine bir çay kaşığı bal ekleyip karıştırın. Bu şekilde bir bardak tüketmeniz boğazınızı yumuşatacak ve öksürüğe iyi gelecektir.

  • Biraz ıhlamur, bir adet kabuk tarçın, iki tane karanfil, iki dilim limon bir çaydanlık suya konur. Üzerine kabuğu soyulmuş bir elma dilimlenerek eklenir. Su kaynadıktan sonra ılımaya bırakılır. Bir fincan alınır ve içine bir çay kaşığı bal eklenerek içilir.
  • Bir fincan su kaynatın. Kaynayan suyun içine bir tatlı kaşığı zerdeçal tozu ile bir tatlı kaşığı karabiber ekleyin. Tarçın çubukları da ilave edebilirsiniz. İki, üç dakika bu şekilde kaynatın. Ilınmasını beklerken bir çay kaşığı bal ekleyerek ılındıktan sonra içebilirsiniz.
  • Dut pekmezi de öksürüğü ne geçirir sorusuna cevap veren bitkilerden biridir. İki çay kaşığı dut pekmezinin üzerine yarım çay kaşığı karabiber atılarak macun şeklinde tüketilirse öksürüğe iyi gelir.
  • Bir tatlı kaşığı balın üzerine toz zencefil ilave ederek macun şeklinde yiyebilirsiniz. Zencefil ve bal öksürük için oldukça şifalı yiyeceklerdir.
  • Bir bardak kaynamış suyun içine birkaç diş sarımsak ve iki yada üç tane karanfil atın. Üzerine 1 çay kaşığı kekik atın. 5 dakika daha kaynatın. Ilındıktan sonra bir çay kaşığı bal ekleyerek içebilirsiniz.
  • Bir buçuk çay kaşığı soğan suyunun üzerine bir çay kaşığı bal eklenir. Bu şekilde soğan suyu ve bal yutulabilir.
  • Bir fincan suyun içine 2 çorba kaşığı keten tohumu koyarak kaynatın. Kaynadıktan sonra ocaktan alın ve bir çay kaşığı bal ile yarım limonun suyunu ekleyin. Süzerek için. Öksürüğe iyi gelen yöntemlerden biridir.
  • Yeni kesilmiş çeyrek limonun üzerine biraz karabiber ve tuz serperek limonu bu şekilde emebilirsiniz.
  • Bir bardak taze sıkılmış portakal suyunun içine birkaç çay kaşığı ince öğütülmüş badem atılır ve bu şekilde içilir.
  • Birkaç adet ayva yaprağı ile ıhlamuru iki fincan suyun içine atarak kaynatın ve ılınınca için. Ihlamur çayı boğaz ağrısı, grip ve nezle için oldukça iyi bir çaydır.
 www.sifalibitkitedavisi.com dan alıntıdır.

KAYNAKLAR:

Tuesday, September 12, 2017

Çocuklarda Ateş Nedenleri?

Prof. Dr. Mustafa Bakır

Çocuklarda  Ateş Nedenleri?
“Bebeklerde ve çocuklarda kaynağı bulunamayan ateşli hastalıklar çoğunlukla virüslere bağlıdır. Bununla birlikte, hayati tehlikesi olan bakteri enfeksiyonlarının bir bulgusu da olabilir”
Bağışıklık sistemi olgunlaşmasını henüz tamamlamamış olan bebekler ve çocuklar mikroplarla ilk kez karşılaştıklarında enfeksiyon belirtilerini gösterirler. Anne karnında iken annenin kanından gelen antikorlar sayesinde yaşamın ilk 9-12 ayı boyunca nispeten şanslıdır bebekler. Bu dönemde diğer çocuklarda ve erişkinlerde sıkça taşınan mikroplar bebeklere bulaşsa bile çoğunlukla bu antikorlar sayesinde korunurlar.
Difteri, tetanoz, boğmaca, çocuk felci ve menenjit mikropları gibi bazı önemli hastalık etkenlerinden korunmak için anneden geçen antikorlar yeterli değildir, bu nedenle yaşamın ilk aylarında bu mikroplara karşı bebekler aşılanır. Bununla birlikte 3 ayın altındaki bebekler, menenjit etkeni gibi bazı kapsüllü bakterilere karşı duyarlıdır.

Bağışıklık sistemi vücuda giren her mikrobu tanıyıp sınırlamaya çalışır, aynı mikropla daha sonraki karşılaşmalar için belleğine o mikrobun özelliklerini yerleştirir. Bu nedenle enfeksiyon hastalıkları en çok bebek ve çocuklarda görülür. Mikroplarla ilk karşılaşmada ona karşı sınırlandırma (iltihap) reaksiyonu geliştirirken, sonraki karşılaşmalarda çoğunlukla vücutta hiçbir belirti olmaksızın mikrobu uzaklaştırır. Erişkinler de çocuklar gibi bu mikroplara maruz kaldıkları halde, daha önceden bağışık oldukları için hastalanmazlar.
Çocuk hekimine gelen hastaların üçte birinde ateş yakınması vardır. 
Bebek ve çocuklarda ateşli hastalıkların çoğunluğu enfeksiyonlara, bunların da büyük kısmı virüs denilen en küçük boyutlu mikroplara bağlıdır. Bebek ve çocuklardaki enfeksiyonların çoğu viral üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları şeklinde ortaya çıkar. Ateş, halsizlik, iştahsızlık, huzursuzluk, öksürük, aksırık, burun akıntısı, kulak ağrısı, hırıltılı solunum, sık nefes alma, kusma, kas veya eklem ağrısı gibi belirtileri olan bu hastalıklar gerek ebeveyn gerekse hekimler tarafından kolay tanınırlar. Grip, soğuk algınlığı, bronşiyolit, kulak iltihabı, zatürre ve krup gibi solunum yolu hastalıkları çoğunlukla viral hastalıklardır. Bebek ve çocuklarda ateşin en sık rastlanan diğer bir nedeni yine virüslere bağlı ishallerdir. Bu hastalıklar da kolay tanınır ve erken tedavi şansı verirler. Ciltte döküntü ile birlikte seyreden ateşli hastalıklar da büyük çoğunlukla bebeklik ve çocukluk çağında geçirilir. Aşı ile korunulması mümkün olan kızamık, kızamıkçık ve suçiçeği yine virüslerin neden olduğu hastalıklardır. Tipik belirtileri ve muayene bulguları nedeniyle bu hastalıklar da hekimler tarafından kolay teşhis edilirler. Bazı viral hastalıkların anti-viral ilaçlarla tedavisi mümkün olmakla birlikte, antibiyotikler virüslere karşı etkili değildir.
Bebek ve çocuklarda öykü ve muayene sonucunda kaynağı belirlenemeyen, bir başka deyişle herhangi bir organa ait enfeksiyon belirti ve bulgusunun olmadığı ateş, hem aileleri hem de çocuk hekimlerini endişelendirir. Bu hastaların çoğunda belirtisiz seyreden viral enfeksiyonlar söz konusudur. Bu durumda antibiyotiklerle tedavi gerektiren ciddi bakteriyel enfeksiyon olasılığı bir aylıktan küçük bir yenidoğanda %20-25, 1-3 aylık bebeklerde %5-10, 3 aylıktan daha büyük bebek ve çocuklarda %3-6 oranındadır. Bu ciddi enfeksiyonların bazı laboratuar yöntemleriyle erken dönemde saptanması veya tahmin edilmesi suretiyle erken dönemde tedavisi mümkündür. Başlangıçta belirti vermese bile bir idrar yolu enfeksiyonunun laboratuar tetkikleriyle tanısı mümkündür.
Ateş dışında belirti vermeyen enfeksiyonlar bebek ve çocuklarda çoğunlukla virüslere bağlıdır. Bu enfeksiyonlar içinde en sık görülenleri beşinci hastalık, altıncı hastalık, enfeksiyöz mononükleoz (öpücük hastalığı), sitomegalovirüs (CMV) enfeksiyonu, yaz mevsiminde salgınlar yapan enterovirüsler (yaz ishali ve viral menenjit etkenleri), adenovirüs enfeksiyonları, hepatit virüs enfeksiyonları ve daha nadiren hastalık yapan diğer virüslerdir.
Bunlardan altıncı hastalığın etkeni, insan herpesvirüs tip 6 (HHV-6)’dır. Belirti vermeksizin erişkilerin solunum yolu salgılarında bulunabilen bu virüs kolaylıkla bebeğe bulaşır. Hastaların sadece %20’sinde yüksek ateşle seyreder, çoğunda ise belirtisizdir. Üç-yedi gün süren ve başka herhangi bir belirtinin eşlik etmediği ateş birden düşer ve ay dönemde yaygın deri döküntüsü başlar. Hastalık çocukluk çağında bağışıklık bıraktığından erişkinlerde görülmez. Selim bir hastalık olup kendiliğinden iyileşir, önceden sağlıklı olan insanlarda sekel bırakmaz. Tedavide antibiyotik veya antiviral ilaçlar kullanılmaz. Bağışıklık sisteminin baskılandığı kanser ve organ nakli gibi durumlarda daha önceden hastalığı geçirmemiş çocuklarda nadiren ciddi enfeksiyon tablosuna yol açabilir.
Beşinci hastalık etkeni Parvovirüs B19’dur. Genellikle okul çocuklarında görülür ve hastaların sadece %15-30’unda ateş vardır. Erişkinlerin %50’sinden fazlasının kanında bu enfeksiyonu çocukluğunda geçirgiğini gösteren antikor saptanır. Solunum yolu salgılarıyla bulaşır. Büyük çocuk ve erişkinlerde eklem iltihabı şeklinde belirti verebilir. Hastalık sağlıklı kişilerde selim seyirlidir. Kendiliğinden iyileşir, özgün bir antiviral tedavisi yoktur. Orak hücre anemisi olan hastalarda bu enfeksiyon sırasında aplastik kriz denilen derin kansızlık görülebilir. Bağışıklık sistemi yetersiz çalışlan hastalarda bu enfeksiyon geçirilirse daha ağır seyreder.
Halk arasında öpücük hastalığı olarak da isimlendirilen enfeksiyöz mononükleoz, Epstein-Barr virüsü (EBV)’nün neden olduğu enfeksiyondur. Salgılarla bulaşır. Özellikle bebeklerde hiç belirti vermeden geçirilebileceği gibi, daha büyük çocuklar ve erişkinlerde yüksek ve uaun süreli ateş, deri döküntüsü, ciddi bademcik iltihabı ve solunum yolu tıkanması, karaciğer ve dalak büyümesi, hepatit, kemik iliği yetmezliği gibi ağır bir tablo ile de seyredebilmektedir. Hastalığın tanısı kan testleri ile konur, özgün bir tedavisi yoktur, kendiliğinden iyileşir. Burun-yutak kanseri ile Burkit lenfoması denilen bir tür lenf kanseri’ne neden olabilmektedir.
CMV enfeksiyonu da EBV enfeksiyonuna benzer hastalığa neden olmaktadır. Erişkinlerin %50-80’inde her iki virüse karşı bağışıklık sağlayan antikorlar bulunabilmektedir.
Sonuç olarak, kaynağı belirlenemeyen ateşi olan bebek ve çocuklarda titiz bir öykü, muayene ve yakından takip gerekmekte, menenjit ve kan akımı enfeksiyonu gibi tedavisi erken dönemde mümkün olan hastalıklar gözden kaçırılmamalı, bunun yanında bu ateşli hastalıkların çoğu virüslere bağlı olduğu için gereksiz antibiyotik tedavisi uygulanmamalı, antibiyotikler akılcı yaklaşımlar ve protokollere bağlı kalınmalı, bu hastalar mümkünse Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları uzmanlarının gözetiminde tedavi edilmelidir.

Çocuklarda Öksürük Nedenleri:

Çocuklarda Öksürük Nedenleri:
Öksürük solunum yollarının korunma refleksidir. Genellikle basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunun (ÜSYE) belirtisidir.
Öksürüğün özelliklerine göre nedenlerini sıralayacak olursak:
1- Okul mevsiminin başlamasıyla birlikte ayda 1-2 kez tekrarlayan, burun akıntısı, aksırık ve bazen ateşle birlikte başlayan kuru öksürük 5-10 gün içinde hafifler, ancak tam kaybolmadan yeni bir burun akıntısı ve aksırık belirtileri ile yeniden başlar, bu durum kış boyunca devam eder.
 Aileler bu durumu iyileşmeyen bir akiğer hastalığı olarak düşünebilir.. Ancak her öksürük dönemi farklı bir solunum yolu virüsüne bağlı bir ÜSYE’dir. Bu dönemlerde hastanın muayenesinde orta kulak iltihabı, sinüzit veya zatürre gibi bulgular saptanmamışsa antibiyotik tedavisi gereksizdir,
2- Bir viral ÜSYE sırasında 7-10 günden uzun süren ve şiddetinde hafifleme olmayan öksürük, burun/geniz akıntısı ve burun tıkanıklığı gibi belirtiler akut sinüziti düşündürmelidir.
3- Küçük bebeklerde 10 günden uzun süren inatçı kuru ve şiddetli öksürükler aşısız ise boğmaca sendromunu düşündürmelidir.
4- Viral ÜSYE sırasında veya sonrasında ortaya çıkan ve bazen nefes darlığı ile birlikte olan hışıltılı solunum, çocukluk çağı astımı veya hava yolu reaktivitesine yol açan mide-yemek borusu reflüsü gibi diğer hastalıkları düşündürmelidir.
5- “Havlama sesine benzeyen” boğuk sesle öksürük, ses kısıklığı, nefes almada zorluk ve/veya nefes alırken “ötme sesi” gibi belirtiler kurup sendromunu, en sıklıkla akut larenjiti düşündürür.
6- Ateş, halsizlik, iştahsızlık, nefes darlığı, karın ağrısı, göğüs ağrısı, kusma gibi belirtiler zatürreyi düşündürmelidir.
Bir viral ÜSYE sırasında başlangıçta düşen ateşin birkaç gün sonra tekrar yükselmesi, öksürüğün artması veya nefes darlığının başlaması da zatürreyi hatıra getirmelidir.

7- Onbeş günden uzun süren, geceleri artan ardarda gelen şiddetli kuru öksürük nöbetleri özellikle 6 ayın altında bebeklerde ve 8 yaşın üstündeki çocuklarda boğmacayı  düşündürmelidir.

aynısefa çiçeği

calendula officinalis: dahili olarak ağiz boğaz agrısında , mide ülserinde harici olarak yara iyilesmesinde kullanılır. boğaz agrısında 1...