Thursday, August 10, 2017

Çocuklarda Enfeksiyon Döneminde Beslenme Nasıl Olmalı?



Beslenme bağışıklık sistemini doğrudan etkiler. 
Bazı besin öğelerinin sınırda yetersizlikleri durumunda bile, bağışıklık sistemi işlevleri baskılanır ve enfeksiyon riski artar. Enfeksiyonlar sırasında gelişen metabolik hız artışı, besinlerin dağılımındaki değişiklik, enflamatuar (iltihabi) ve immün (bağışık) cevabın uyarılması besin öğesi gereksinimlerini arttırır.

Vücudun enfeksiyonlara karşı direnci çok sayıda faktöre bağlıdır.
Rafine şeker ve un tüketiminin artması, besin ve diğer maddelere karşı alerjiler, aşırı alkol tüketimi, stres ve az spor yapma gibi faktörler immün sistemi zayıflatarak enfeksiyon eğilimini artırırlar.

Bütün bu faktörlerin yanında immün fonksiyonların idamesini sağlayan vitamin, mineral ve diğer makro ve mikro besin maddelerinin yetersizlikleri de enfeksiyonlara karşı duyarlılığı arttırmaktadırlar.

Başta A ve C vitaminleri olmak üzere  probiyotikler, selenyum, çinko ve mülti vitamin-mineral preparatları enfeksiyonlara karşı kesin ya da kısmi yararı gösterilen besin destekleridir. Bunlar içinde en çalışma yapılanların başında A ve C vitaminleri gelmektedir.

A vitamini:
A vitamini immün sistemi uyararak solunum ve mide-barsak sümüksü zarlarını mikroorganizmaların istilasına karşı  korur. A vitamininin enfeksiyonlara karşı olan bu olumlu etkileri daha çok A vitamini yetersizliğinin olduğu hastalara kendini göstermektedir. Diyetinde yeterli A vitamini olan kişilere A vitamin takviyesi yapmanın etkisi ya çok azdır ya da yoktur; hatta doz biraz aşarsa tehlike de yaratabilir.
Ayrıca A vitamini takviyesi yararı sadece ishal, kızamık ve tüberkuloz gibi enfeksiyonlarda görülmekte, örneğin pnömonilerde böyle bir etki görülmemektedir. 
Bu nedenle diyetsel eksiklik düşünülmeyen ve malabsorpsiyonu olmayan kişilere proflaktik(koruyucu olarak) A vitamini vermek gereksizdir.

C Vitamini (askorbik asit):
C Vitamininin enfeksiyon (bulaş) ve enflamasyon (iltihap) üzerine olan etkileri şunlardır;

1. Fagositozu artırmak
2. İmmünglobulin sentezini (IgG, IgM) artırmak
3. Kompleman sentezini artırmak
4. Interferon sentezini artırmak
5, Antienflamatuvar prostaglandinlerin PGE1 ve PGE3  etkisini artırmak
6. Serbest oksijen radikallerini temizlemek

Lökositlerin bakteri,  virüs ve kanser hücrelerini fagosite etmesi (yutması) için kandaki düzeyin 50 katı C vitaminine ihtiyaçları vardır. 

Enfeksiyon sırasında şekerli bir gıda alınması C vitamininin lökosit içine girmesini azaltır. Çünkü  glükoz, benzer moleküle sahip olduğu için askorbik asit ile yarışır. Böylece fagositoz endeksi düşer.

C vitamininin etkisinin en iyi görüldüğü enfeksiyonlar viral olanlardır. 

Yapılan 38 çalışmanın 37’sinde C vitamininin (0.5-2g/gün) üst solunum yolu enfeksiyonuna karşı koruyucu olduğu görülmüştür.

Akut enfeksiyonda, iki Nobel kazanmış tek bilim adamı olan Prof. Dr. Linus Pauling’in reçetesi, semptomlar hafifleyinceye kadar saatte bir 1 gram ya da üstünde C vitamini almaktır.
 Daha düşük dozların ağır enfeksiyonlardaki etkisi fazla değildir

 Bu sırada şekerli bir gıda, antibiyotik (nonbakteriyel bir hastalıksa), vazokonstriktör burun damlası, antihistaminik ve dekonjestan alınması ise mevcut hastalığın şiddetini artırır ve süresini uzatır.

Eski yıllarda yüksek doz C vitamini (>10 g/gün) ile akut viral hepatit ve viral pnömoni gibi birçok viral hastalık başarıyla tedavi edilmiştir.

30’lu ve 40’lı yıllarda yüksek doz C vitamini kullanılarak başarılı poliomiyelit(çocuk felci) tedavileri yapılmıştır.

Probiyotikler:
Probiyotikler antienfeksiyöz özelliklerini aşağıdaki mekanizmalar ile sağlarlar;
a) pH’nın düşürülmesi
b) Salgıladıkları H2O2, mikrosin ve bakteriyosinlerin bakterileri etkisizleştirmesi
c) Hastalık yapan bakterilerin mukozaya yapışmasının engellenmesi (yarışmalı inhibisyon).
Yapılan çok sayıda çalışma probiyotik yiyeceklerin ishal tedavisinde son derece başarılı olduğunu göstermiştir. 
Geleneksel halk tıbbında ishalli kişilere yoğurt verilmesi yaygın bir uygulamadır. Probiyotikler virüs ishallerinde daha etkili olmakta, dizanteri şeklinde ishalleri ise fazla etkilememektedir.

Bunun dışında probiyotikler antibiyotik ishallerinin önlenmesi ve tedavisinde de oldukça başarılıdırlar. Ayrıca probiyotikler genital ve üriner (idrar) sistem enfeksiyonlarını da azaltırlar.

Probiyotikler antimirobiyal özellikleri yanında çeşitli vitaminlerin (K, tiamin, biyotin, B12, niasin vb) sentezini de yapmaktadırlar.

Demir:
Demirin enfeksiyonlarla olan ilişkisi en az 30-40 yıldır bilinmektedir. 
Fazla demir verildiğinde vücudun normal antibakterial mekanizmaları bozulmaktadır.
 Demir bağlayıcıları bakteriyel, paraziter ve viral infeksiyonlarla  mücadelede oldukça etkilidir.

Çinko:
Çinko üç yüzden fazla enzimin koenzimidir.
 Çinko yetersizliği immün fonksiyonları bozmakta ve çinko takviyesi sağlıklı kişilerde immün fonksiyonları güçlendirmektedir.
Az gelişmiş ülkelerin gastroenteritli (ishal) çocuklarında yapılan araştırmalarda çinko takviyesinin ishal sayısı, süresi ve şiddetini azalttığı saptanmıştır.
tuberkulozlu hastalarda da yaygın çinko eksikliği saptanmıştır.
Çinkonun soğuk algınlığı tedavisinde de yararlı olduğu gösterilmiştir.

Multi vitamin-mineral preparatları:
Gelişmiş ülkelerdeki insanların %20-30 kadarı sağlık durumlarını üst seviyelere çıkartmak için mülti vitamin-mineral preparatları kullanmaktadırlar. 
Multi vitamin-mineral preparatlarının enfeksiyonlara karşı koruyucu olması konusu tartışmalıdır.

Selenyum:
Selenyum bağışıklık sisteminin fonksiyonu için gerekli bir eser elementtir.
Selenyum verilen prematüre bebeklerin verilmeyenlerden daha az hastane enfeksiyonu geçirdiği gösterilmiştir.
Selenyum düşüklüğü olan kişilere selenyum takviyesi yapıldığında viral hepatit sıklığı azalmıştır .

Kolesterol:
Kolesterol hücre zarında yapıtaşı olarak bulunan yağların  yaklaşık %30’unu oluşturur.
Bütün hücrelerin yapısında kolesterol bulunmak zorundadır. 
Kolesterolün moleküler yapısı suda erimesini imkansızlaştırır. 
Hücre duvarlarında bulunan su geçirmez özellikteki kolesterol, hücre iç ortamını dış etkilerden korur. 
En çok kolesterol dış etkilerden en az etkilenmesi gereken sinir dokusunda bulunur. Kolesterol hücre zarının akışkanlığını sağlar.

Kolesterol sitotoksik (hücre zehirleyici) T-lenfositleri uyararak mikropların öldürülmesine yardımcı olur. 
Kolesterol hücre zarında bulunan enzimler ve diğer maddeler aracılığı ile akyuvarların fagositozunu sağlar.

Çok sayıda laboratuar çalışmasında lipid ve kolesterol eksikliğinin bulaşıcı hastalıkların şiddetini artırdığı saptanmıştır.

19 çalışma ve 68 406 ölümü içeren bir meta-analiz incelemesinde görülmüştür ki kan kolesterol düzeyi azaldıkça solunum ve mide-bağırsak hastalıklarından (özellikle bulaşıcı olanlar) ölüm artmaktadır.

Ailevi hiperkolesterolemisi olan kişilerde de enfeksiyon hastalıklarından ölüm daha az olmaktadır.

Kolesterolü yüksek kişilerde karın içi enfeksiyonlarının daha çabuk iyileştiği gözlemlenmiştir.

Yakın zamanda yapılan bir çalışmaya göre ilaç tedavisine ek olarak kolesterolden zengin diyet uygulanması akciğer tüberkülozlu hastaların balgamlarındaki tbc basilinin daha çabuk temizlendiği saptanmıştır.

D vitamini:
19 yüzyılın sonunda Danimarka’lı doktor Niels Finsen UV ışınlarını deri tüberkülozu tedavisinde başarı ile kullanmış ve 1903 yılında Nobel Tıp Ödülünü kazanmıştır.
Kanda 25(OH) D vitamini düzeyi azaldıkça tüberküloz riski 10 kat artmaktadır.  
D vitamini makrofajları (mikrop yutucu) aktive ederek enfeksiyonlara karşı koruyuculuk sağlar.

Enfeksiyonlardan korunmak için neler yapılmalı?
  • Hijyen kurallarına uyulmalı
  • Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet kullanılmalı
  • Margarin ve sıvı (mısır, soya, ayçiçeği vb) yağların kullanılmamalı, bunların yerine hayvani yağlar ve zeytin yağı yenilmeli
  • Bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırdıkları için bol fermantasyon ürünleri (kefir, turşu, yoğurt, peynir, boza, sirke, tuzlama yiyecekler) tüketilmeli
  • Günde en az 3-5 dakika kültür fizik yapılmalı ve yarım saat yürünmeli
  • Güneşlenilmeli 
  •  Erken yatıp erken kalkılmalı
  • Alkol tüketilmemeli
  • Vitamin-mineral preparatlarını her derde deva olarak görmek son derece yanlıştır. Dengeli ve sağlıklı beslenen kişilerin vitamin-mineral preparatlarını rutin olarak kullanmaları gerekmez. Sağlıklı beslenmeyenlerde ve hastalarda ise hastalığın cinsine göre diyete vitamin(ler) ve/veya mineral(ler) eklenebilir. Bu makalenin yazarı günde 1-2 gram kadar askorbik asit kullanılmasını önermektedir.

Prof. Dr. Ahmet Aydın' ın 7 DEN 70 E TAŞ DEVRİ DİYETİ isimli kitabından alınmıştır.





No comments:

Post a Comment

aynısefa çiçeği

calendula officinalis: dahili olarak ağiz boğaz agrısında , mide ülserinde harici olarak yara iyilesmesinde kullanılır. boğaz agrısında 1...